tag:blogger.com,1999:blog-13188495366955180042024-03-05T20:03:21.146+03:00CAN'la Bir SeneZimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.comBlogger212125tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-69595387416556553572017-12-24T08:00:00.000+03:002017-12-24T08:00:19.835+03:00Büyücü - Yiğit OkurTürk Edebiyatı konusunda çok eksik olduğumu hep söylüyorum. Belki bunu söylediğim için taşlanacağım ama yokluğunu da çok hissetmiyorum; bir kaç tanesi dışında şimdiye kadar okuduğum ve okumak zorunda bırakıldığım yazarlar içimi kıydı— aynı anneannemin izlediği, herkesin sürekli ağlayıp zırladığı ya da kavgaya tutuştuğu diziler gibilerdi. Bu nedenle Yiğit Okur’u da mümkün olduğu kadar öteledim ama yanılmışım. Büyücü, evet, yeri gelince hüzünlü ve kırılgan ama Yiğit Okur’un bana biraz Kurt Vonnegut-vari gelen mizah anlayışı şimdiye kadar süregelen önyargılarımı aldı götürdü.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqRwIFeg3GjwUnRM_n-kwKUETFAAHIqROB0dwO993U3bbmk56jzgulRwRe6MAb72m-qxaBYFPYSGYymrEZT-SmbruEp3JrMowa6cu-wSDFCz9aUM0pHrPAUCjfkKI7T4pTBWC4RTBGepY/s1600/buyucu-yigit-okur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiqRwIFeg3GjwUnRM_n-kwKUETFAAHIqROB0dwO993U3bbmk56jzgulRwRe6MAb72m-qxaBYFPYSGYymrEZT-SmbruEp3JrMowa6cu-wSDFCz9aUM0pHrPAUCjfkKI7T4pTBWC4RTBGepY/s400/buyucu-yigit-okur.jpg" width="256" /></a></div>
Büyücü, yoksulluktan gelen ancak daha sonra ikon olan bir kadın ve erkek ile ünlü bir sinema oyuncusu ve futbolcunun hayatlarını konu alıyor. Benim şahsi favorim, ilk tanıştığımız karakter olan ve ileride ünlü bir futbolcu olacak olan Sıtkı oldu. Annesi canını dişine takıp, onu okutmak için çırpınırken Sıtkı ne yapsa beğenirsiniz? Okulu ekip, top oynamaya kaçıyor! Bu senaryoda okulu ekip kaçmanın sonu iyi oluyor çünkü sizin de anladığınız gibi Sıtkı keşfediliyor. Yiğit Okur’un çocukla çocuk olan anlatımının da etkisiyle özellikle Sıtkı ve annesinin arasındaki diyalogları sırıtarak okudum. Hele ki annesinin oğlunu gazete gördüğü zamanki sevinci, gururu, ortalığı ayağa kaldırması gözümün önünde adeta…<br />
<br />
Büyücü, biraz da <a href="http://www.imdb.com/title/tt0245712/" target="_blank">Amores Perros</a>’u hatırlattı bana. Her ne kadar birbirinden farklı hikâyeler bekleseniz de, beklenmedik yerlerde kesişiyor hepsi. Okur, karakterlerini gerçekten tanıyan ve onları önemseyen bir yazar; bu sayede Sıtkı’nın takım arkadaşının köpeğine kadar bizim de onlara yakın hissetmemiz için hiçbir ayrıntıyı sakınmamış. Ama tabii bu Steinbeck’in karşıdan karşıya geçen kaplumbağası gibi değil; onları aralara, ustaca serpiştirmiş ki “offfff yeter” diye baymayalım.<br />
<br />
Diğer kitaplarını ne zaman okurum, fırsat olur mu bilmiyorum ama seninle Büyücü ile tanıştığıma memnun oldum sayın Yiğit Okur. Nur içinde yat.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZsxsuKEGZD6F6Cm8ozgSS4G44jGnHKVpFkI1q3MNI3D9Lui9mv4dUXARSFBnRgfchs-gwvxHVQekaA31l-EsABh67hlg3s0P5I3FbZ8iiyGnlnrXdvoxb-XvbplPZiWm4_B2JwzFHdwE/s1600/yigit-okur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="310" data-original-width="620" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgZsxsuKEGZD6F6Cm8ozgSS4G44jGnHKVpFkI1q3MNI3D9Lui9mv4dUXARSFBnRgfchs-gwvxHVQekaA31l-EsABh67hlg3s0P5I3FbZ8iiyGnlnrXdvoxb-XvbplPZiWm4_B2JwzFHdwE/s320/yigit-okur.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı:</b><br />
<br />
Büyücü’nün iki ana kahramanından biri, bir Yeşilçam yıldızı. Dumanlı, koyu yeşil gözler. Kirpikler uzun, Sanki onlar da koyu yeşil gözlere gölgelik, Burun kanatları ince, narin, gül yaprağı. Dolgun, kalkık göğüsler, Karın boşluğu, giyinikken bile çıplak. Filmlerinde, parmağında ziller, ince bilekli kollarını kaldırınca, koltuk altlan, nefes kesen, baş döndüren birer uçurum olurdu, Bir de kalçaları, derin gamzeli. Ona âşık Anadolu erkekleri için o bir Tanrıçaydı. Öbürü, bütün yurdun sevgilisi, Yeşil sahaların Kralı. Aydınlık bir alın, kahverengi, hareli gözler, sert, koyu kumral saçlar, Grek tanrılarınınkini andıran bir burun. Bütün arzuları çağrıştıran bir ağız. Sanki mavimsi bir sihir saçardı. İkisi de, kimsenin ulaşmayı, değmeyi hayal bile edemeyecekleri kadar yüce ve uzaktılar. Ama yaşadıkları karton dünyanın acımasız kuralları vardı: Almak, yaratmak, yüceltmek, tüketmek, atmak... Kural da değil, sanki yazgıydı. Yiğit Okur, bütün romanlarında olduğu gibi, Büyücü’de de, pek çok yan kahramanın, birbiriyle kesişen yaşam öykülerini, iç içe geçmiş, beklenmedik, şaşırtan olaylar zincirinde resimliyor. Her zamanki yalın, sıcak, mizah yüklü, yüksek tempolu anlatımıyla güldürüp, düşündürüyor. Hüzne kahkaha giydiriyor.<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="https://canyayinlari.com/Kitaplar/Roman/16640/buyucu" target="_blank">Büyücü - Yiğit Okur</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Türk kahvesi<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=vrK8tvtEyG0" target="_blank">Gaye Su Akyol - Develerle Yaşıyorum</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-9023711344001242252017-12-17T07:00:00.000+03:002017-12-17T07:00:23.622+03:00Tırmık'a Tırmık - Aydın Engin<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Tırmık'a Tırmık, Aydın Engin'in okuduğum üçüncü ve ne yazık ki son kitabı oldu. Kitabı okurken sürekli, keşke daha çok kitap yazsaydı diye düşünürken buldum kendimi. Eh ne yapalım, ne yazık ki onu keşfetmenin ve okumuş olmanın mutluluğuna eriştim. Bu kitapta, AydınEngin okumanın mutluluğunu yaşadıysam da, o güçlü kaleminden çıkan her şey beni mutlu etti diyemeyeceğim. Nedeni de, bu kitapta köşe yazılarını toplamış olması. Türkiye üzerine, insanlar ve kaybettikleri üzerine yazdıklarını okudukça yer yer çok üzüldüm, çoğu zaman da tüylerim diken diken oldu. İyi yazarların okurların üzerindeki etkisine bir kez daha şahit oldum. Gerçekten; söz uçar, yazı kalır!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCjcQ3815ew7XKrdzdYaps-nXV7X1N8o0B1tgIepd9KOJ-b5VlupVDKclmM4tmVvAy-2D1Cg5W_uJFW4XfitrXjPAAIu9vOeW33i7rcPaFoUp58AG_N5Yf5fDy0Saw4I_xYWEJwYBNVdw/s1600/9789750701467.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCjcQ3815ew7XKrdzdYaps-nXV7X1N8o0B1tgIepd9KOJ-b5VlupVDKclmM4tmVvAy-2D1Cg5W_uJFW4XfitrXjPAAIu9vOeW33i7rcPaFoUp58AG_N5Yf5fDy0Saw4I_xYWEJwYBNVdw/s400/9789750701467.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Tırmık'a Tırmık yazarın Tırmık adlı köşesinde yazdıklarına tekrar tırmık atmasıyla oluşmuş. Yıllar yıllar önce yazdıklarını tekrar anıp yeni gözlerle bakıyor onlara. Okur da onunla birlikte farklı tarihlere, yerlere ve duygulara ışınlanıyor. Ben en çok, kaybettiklerinin ardından yazdıklarına saplanıp kaldım. Acısı, satır aralarından gelip benim de göğsüme konuverdi. Ne yaptıysam kovamadım bir süre, öylece kabullendim. Ne çok acılar çektiriyoruz birbirimize şu küçücük dünyada, tekrar tekrar hayret ettim. Sonra dönüp dönüp yazarın hafta sonu kaçamaklarını okudum. Şehirden, kalabalıktan, trafikten ve insanlardan kaçışlarını da pek güzel anlatıyor yazar. Hatta okuduğunuzda canınız çok fena ayva çekecek, haberiniz olsun. Keyifle, içtenlikle okuyun!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJBTGUUJsAoCThzjS9J-e5dk9a4s94IPOA_oTxGZKcDChOmySRCi-Pdxj8TnXL0iI7o6Meg9Vo4zJLjt4kMCpNG5Uhyphenhyphen-y2g1lKO80JPt72WLA3PFitfzXa2DsLQbzQnYn-r50xKI8gGBE/s1600/aydin-engin.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="310" data-original-width="620" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJBTGUUJsAoCThzjS9J-e5dk9a4s94IPOA_oTxGZKcDChOmySRCi-Pdxj8TnXL0iI7o6Meg9Vo4zJLjt4kMCpNG5Uhyphenhyphen-y2g1lKO80JPt72WLA3PFitfzXa2DsLQbzQnYn-r50xKI8gGBE/s400/aydin-engin.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
Tanıtım yazısı:<br />
<br />"Türkiye'de her 'köşe'nin bir adı olması gerekiyor. Ben Tırmık koydum. Fena olmadı. Gerçi arada bir 'Tenekeci' ya da 'Turşucu' filan der gibi 'Tırmıkçı' diye de çağrıldığım oluyor ama gene de yazdıklarıma uyuyor gibi geliyor bana... Bir kere kediyi çağrıştırıyor. Ama yumuşacık, bakımlı ve uslu bir ev kedisini değil; çöplüğe de, saray mutfağına da dalarken gözünü kırpmayan, arsız ve kopuk bir sokak kedinisini. Yüzü gözü öteki sokak kedilerinden yaralı bereli. Ama öteki sokak kedileri de suratlarında onun tırmık izlerini taşıyorlar. Yakın çevrem, sık sık berbat bir sokak çocuğu olduğumdan yakınır. Eh, bu bağlamda Tırmık uyuyor... Bir gün sohbet, bir başka gün deneme, birkaç gün üst üste fıkra yazmanın, sonra tutup bir yorum döktürmenin, ardından birine kafayı takıp 'polemik'in çatal diline başvurmanın, okuyucuyu bilmem ama yazara hem keyif verdiğini, hem de geniş bir özgürlük tanıdığını biliyorum. Okurdan bu bağlamda bir yakınış gelmediğine göre sürdürmenin de sakıncası yok..."<br /><br />Böyle diyor Aydın Engin, gazetesindeki Tırmık adlı köşesinde büyük keyifle okunan köşe yazılarını tırmıklamaya başlarken. Tırmık'a Tırmık adlı bu kitabında bu kez kendi yazdıklarını eleştiriyor, sözün kısası bu kez kendine, kendi Tırmık'larına Tırmık atıyor.<br /><br />Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Tirmika-Tirmik/Aydin-Engin/Edebiyat/Deneme-Yazin/urunno=0000000113987">Tırmık'a Tırmık - Aydın Engin</a><br /><br />Bu kitapla ne içilir: Koca bir bardak soğuk su.<br />Bu kitapla ne dinlenir: Bir şey dinlenmez. Aydın Engin'in söyledikleri yankılansın kafanızda. </div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-50494068726126415032017-12-10T08:00:00.000+03:002017-12-10T08:00:34.096+03:00Bir Burjuvanın İtirafları - Sandor MaraiMacar yazar Sandor Marai’nin kaleme aldığı Bir Burjuvanın İtirafları, gerçekten de uzun uzun itiraflar niteliğinde. Hatta “tarihi itiraflar toplaşması” diyebiliriz bu kitap için. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nda başlayan itiraflarda burjuva kültürünün son anlarına, daha sonra Orta Avrupa’yı şekillendirecek olaylara tanık oluyoruz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvI_frYS14wEn3VS9o-Ap7sMVZTZm-kIdSGJu7ZQUX9ctG_PkDbWc-HROKuO_3FlSubg96gZT-qz4V-_aXvZMFWozwXiYT5KYnKC1fhwMahOg50RxmY8dVG_2KtIERzcYgUGyeX38UgkE/s1600/bir-burjuvanin-itiraflari.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvI_frYS14wEn3VS9o-Ap7sMVZTZm-kIdSGJu7ZQUX9ctG_PkDbWc-HROKuO_3FlSubg96gZT-qz4V-_aXvZMFWozwXiYT5KYnKC1fhwMahOg50RxmY8dVG_2KtIERzcYgUGyeX38UgkE/s400/bir-burjuvanin-itiraflari.jpg" width="255" /></a></div>
<br />
<br />
Bohem yazarımızı, Birinci Dünya Savaşı sonrasındaki Berlin’de takip ediyoruz önce. Başarılı bir gazeteci olarak daha sonra da Paris’e geçiyor ancak nostalji aşkıyla yine Macaristan’a dönüyor. Haliyle dile takıntılı olan Marai, kültürüne dönerken anadiline de dönerek gazetecilikten yazarlığa geçiş yapıyor. Kendi içinde kopan fırtınaları okurken illa ki kendinizden bir şeyler buluyorsunuz; düşünceleri özgürlüğe, yalnızlığa, aşka ve işe kayıyor. Hangimiz bunları düşünerek delirmiyoruz ki?<br />
<br />
Tarihin depresif yanları, Marai’nin depresyonuyla da birleşince benim için zor bir kitap oldu Bir Burjuvanın İtirafları. Bunda benim kendi kafamın ve hayatımın aşırı yoğun olmasının da büyük etkisi var, o nedenle böyle dedim diye hemen silmeyin kitabı. Tarihe ve insana meraklıysanız, tam size göre olabilir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Oieinrbu8OeEUzwg1qfUCEJ_j7xlKcNqiAKerePLswbvR5x9iczjc99EnhPC6UKjySbPHsva4vQXRZCUT6zOb4idJd2hoILq3viYwplQUs6OvdCRVtSbCVq-0q1ExqHRkE2vU4qEBHI/s1600/sandor-marai-grande.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="182" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj5Oieinrbu8OeEUzwg1qfUCEJ_j7xlKcNqiAKerePLswbvR5x9iczjc99EnhPC6UKjySbPHsva4vQXRZCUT6zOb4idJd2hoILq3viYwplQUs6OvdCRVtSbCVq-0q1ExqHRkE2vU4qEBHI/s320/sandor-marai-grande.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı:</b><br />
<br />
Bir Burjuvanın İtirafları, Macar yazar Sándor Márai'nin belki en önemli yapıtı ve iki dünya savaşı arası Macar edebiyatının en mükemmel örneklerinden biridir. Yazarın, çocukluğunu, gençlik dönemini ve yetişkin bir erkek oluncaya kadar geçirdiği bedensel-ruhsal gelişmeyi olağanüstü bir içtenlikle dile getirdiği bu eser, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun dağılmasından sonraki yıllarda Orta Avrupa burjuvazisinin kültürünü, düşünce tarzını, ahlak kurallarını ve yaşam biçimini betimliyor. Hayatı boyunca her şeyden önce doğduğu şehre, ait olduğu aileye, bağlı olduğu sınıfa ve Avrupa kültürüne sadık kalan Márai şöyle diyor: “Yazmama izin verildiği sürece, ahlakın içgüdülere galebe çalacağına, aklın gücünün cahil kalabalıkları durdurmaya yeteceğine inanılan bir dönemin yaşanmış olduğuna tanıklık edeceğim.”<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.dr.com.tr/Kitap/Bir-Burjuvanin-Itiraflari/Sandor-Marai/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000333686" target="_blank">Bir Burjuvanın İtirafları - Sandor Marai</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Rahatlatıcı bir çay (ekinezya mıydı neydi?)<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=goeOUTRy2es" target="_blank">Franz Liszt - Hungarian Rhapsody</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-26578297572234301232017-12-03T06:00:00.000+03:002017-12-03T06:00:12.184+03:00Mansfield Park - Jane Austen<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Mansfield Park Jane Austen'ın okuduğum dördüncü kitabı oldu ve sanırım okuması en çok zaman alan da bu oldu. Diğer kitaplarına kıyasla biraz daha az zevkle okuduysam da yine de hoş bir Jane Austen klasiği olduğunu söyleyebilirim. Diğer kitaplarıyla kıyaslayacak olsam, ana karakter Fanny'i diğer romanlarındaki Elizabeth Bennet ve Emma'dan daha çok sevdiğimi söyleyebilirim ama ne Aşk ve Gurur'daki mizah ne de Emma'daki sürükleyicilik vardı bu kitapta. Hepsinden çok daha yavaş ve sonu diğerlerine göre çok daha detaysız bitiveren bir romandı. Ama işte yine de güzel bir Austen romanıydı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrXxrtD8kqGEAIptfmk8b_5P1Vb3lloveLqUpMBS7r8IvAN93KDsklZWUBbZ6jlSpn5JIXb8Ke1eoIw87zjCjkOYFxhqQBqaWgMvrHngjPiwyw-EDrQa9q2q4WRHqcQ8jMbLqiOERK5wQ/s1600/0000000267761-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="400" data-original-width="261" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrXxrtD8kqGEAIptfmk8b_5P1Vb3lloveLqUpMBS7r8IvAN93KDsklZWUBbZ6jlSpn5JIXb8Ke1eoIw87zjCjkOYFxhqQBqaWgMvrHngjPiwyw-EDrQa9q2q4WRHqcQ8jMbLqiOERK5wQ/s400/0000000267761-1.jpg" width="260" /></a></div>
<br />
Mansfield Park, Fanny Price'ın ince ruhuna pek de uymayan fakir ve kaba aile evinden ayrılıp, zenginlik ve nezaket içinde yüzen teyzesinin evi Mansfield Park'a gelmesiyle başlıyor. Küçük yaşta yerleştiği bu evde yaşamaya alışması hayli zor olsa da zaman geçtikçe, kuzeni Edmund'un da yardımıyla bu evin kurallarına ve tarzına uyum sağlamaya başlıyor. Her Austen romanında olduğu gibi olaylar ve karakterler üzerinden müthiş bir toplum tablosu seriliyor önünüze. Her bir karakter üzerinden hayat dersleri de vermeyi ihmal etmiyor Austen. Her kitabında yazarın gözlem gücüne hayran kalmadan edemiyorum doğrusu. Böylesine derin ve üç boyutlu karakterlerle her zaman karşılaşamıyor insan. Kitap boyunca Fanny'nin gelişimini seyretmek ve etrafındaki gülünç olayları takip etmek, sanki uzak akrabalarımdan haber alıyormuşum gibi hissettirdi bana. Bir de tabi her Austen romanındaki bol engelli bir aşk öyküsü de mevcut. Keyifle okuyun!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnjMsjz7EQhQU9LuJcJERcgfUALwb5odWaogDqnwhCdZkKQLJ-GRQB7lpdINOJsUHwGnen5ezOFObczVpUMOvLb-JaIYpDt7lEWbvbfNSOZkrHBEa9MjReTxbZICLt1l11VTchqxNgrQo/s1600/286ed488c7cf1a1615b604.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="200" data-original-width="500" height="160" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnjMsjz7EQhQU9LuJcJERcgfUALwb5odWaogDqnwhCdZkKQLJ-GRQB7lpdINOJsUHwGnen5ezOFObczVpUMOvLb-JaIYpDt7lEWbvbfNSOZkrHBEa9MjReTxbZICLt1l11VTchqxNgrQo/s400/286ed488c7cf1a1615b604.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Tanıtım yazısı:<br />
<br />
Mansfield Parkı, tıpkı Emma gibi, Jane Austen’ın olgunluk dönemi romanlarındandır. Gerçi zina, Austen’ın romanlarında pek rastlanan bir tema değildir, ama huzur içinde yaşayan ev halkını birbirine kattığında, hiç umulmadık sonuçlara yol açacaktır. Romanın kadın kahramanı Fanny Price, bu sonuçlarla mücadele etmek zorunda kalacak, bu arada bir yandan kendi duygularıyla yüzleşirken, bir yandan da yakın çevresinden gelen baskılara karşı koyması gerekecektir.<br />
Mansfield Parkı, gerek anlatım biçimi, gerek dini ve dinsel görev bilincini tartışması bakımından Austen’ın en ciddi romanıdır. Fanny Price, Bertram ailesinin kır evlerinde onların elinde yetişmiş, pek ilgi gösterilmeyen, içekapanık bir kızdır. Roman geliştikçe gerçek bir kahramana dönüşecek, ahlakî yetkinliği sayesinde sonunda kendisini Bertram ailesine bütünüyle kabul ettirecektir.<br />
Aşk ve Gurur ve Emma gibi Mansfield Parkı’nı da Nihal Yeğinobalı’nın yetkin Türkçesiyle sunuyoruz.<br />
<br />
Buradan satın alın: <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Mansfield-Park/Jane-Austen/Edebiyat/Roman/Dunya-Klasik/urunno=0000000267761" target="_blank">Mansfield Park - Jane Austen</a><br />
<div>
<div>
<br /></div>
Bu kitapla ne içilir: Nane çayı çok hoş bir şekilde eşlik etti doğrusu.<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://open.spotify.com/album/5yuG2LEkf7QA9ZGIXldCmy" target="_blank">Recomposed by Max Richter: Vivaldi, The Four Seasons</a>. Sadece kitapla değil, sürekli dinleyin derim. Bayılacaksınız!</div>
</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-13504753897780673132017-11-26T08:00:00.000+03:002017-11-26T08:00:07.819+03:00Altın Ejder Krallığı - Isabel AllendeSanıyorum artık yazıya “Isabel Allende candır” diye giriş yapmama gerek yok; kendisi canlabirsene’de bol bol yer verdiğimiz ve benim şahsen kendisine doyamadığım bir yazar. Altın Ejder Krallığı, <a href="http://canlabirsene.blogspot.com.tr/2017/04/canavarlar-kenti-isabel-allende.html" target="_blank">Canavarlar Kenti</a>’nin devamı niteliğinde. Yani, Canavarlar Kenti’ni okumadıysanız, Altın Ejder Krallığı’ndan önce mızıkçılık yapmayıp, onu okumanız gerek ve okumadıysanız da bu yazı spoiler içerikli olabilir, demedi demeyin.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSrpap2Dqt6kcGrlqyokRxOWxTcEI0jRmXbi9ETrN_SzX8q7JTtJOGMkUQAnrD1By-HgSQMoVsHMGVAbeQSxZtN_FJAC3F4PZh4AeRkz_q3Td-BNfxRwZUTRtxxr-x2WytSMns-unRrX4/s1600/altin-ejder-kralligi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="600" data-original-width="386" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiSrpap2Dqt6kcGrlqyokRxOWxTcEI0jRmXbi9ETrN_SzX8q7JTtJOGMkUQAnrD1By-HgSQMoVsHMGVAbeQSxZtN_FJAC3F4PZh4AeRkz_q3Td-BNfxRwZUTRtxxr-x2WytSMns-unRrX4/s400/altin-ejder-kralligi.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
<br />
Canavarlar Kenti’nde Alexander Cole ve çılgın babaannesinin Amazon’un bilinmeyen köşelerindeki maceralarına tanık olmuştuk. Canavarlar Kenti, insanın doğayı nasıl mahvettiğine odaklanırken, Altın Ejder Krallığı biraz daha spiritüel konulara odaklanıyor. Altın Ejder Krallığı’nda, 16 yaşına girmiş bir Alexander ile karşılaşıyoruz. Babaannesi Kate ve Amazon’da tanıştığı tatlı kız Nadia ile bu sefer yolları Himalayalar’a düşüyor. Hedefleri, Yasak Krallık’ı bulmak. Bu krallıkta yüzyıllardır gizli tutulan, değerli taşlarla süslü, söylenceye göre barışın sürdürülmesini sağlayan büyülü bir heykel olan Altın Ejder’in peşindeler. Peşindeler derken de, çalmak falan için değil, sakın yanlış anlamayın; babaanne Kate, National Geographic’e yazan bir araştırmacı.<br />
<br />
<b>Açgözlülüğün olmadığı yer: Altın Ejder Krallığı</b><br />
<br />
Altın Ejder Krallığı, açgözlülüğün, hırsın, düşmanlığın, suçun olmadığı bir yer. Hayal etmesi çok zor, değil mi? Bu şahane ekip, kralla tanışıp, zaman geçirmeye başlamışken bir hırsız ve şeytani ekibi yalnızca Altın Ejder heykelini çalmakla kalmıyor, kralla birlikte kasabadaki genç kızları da rehin alıyor. Alexander, yine kendisini tehlikeli bir görev de buluyor yani.<br />
<br />
Isabel Allende, Altın Ejder Krallığı’nda çocuklara şefkat, affetme ve dünyevilik konularını aşılamaya çalışmış. Böyle bir yazarın güçlü kaleminden fantastik bir macera çıkınca da hem çocukların severek okuyacağı, hem de içindeki mesajların akılda kalıcı olacağı bir hikâye çıkıyor haliyle ortaya. Okuyunuz, okutunuz; bu dersleri tekrar tekrar öğrenmek için çocuk olmak gerekmiyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5alqeSgzLUzpo8J1hsaQoC-Id7RzLmRJ-5UHHrzKsflfMkAUK7TsBpR_qPi5b_FN4AVVqluK8x5rB2K2Uh4nTafXG6vDkR5m09SooM-kMfVhYRqROER2g4ItOXG8My7tVMjEiAshZ0kE/s320/allende.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="219" data-original-width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5alqeSgzLUzpo8J1hsaQoC-Id7RzLmRJ-5UHHrzKsflfMkAUK7TsBpR_qPi5b_FN4AVVqluK8x5rB2K2Uh4nTafXG6vDkR5m09SooM-kMfVhYRqROER2g4ItOXG8My7tVMjEiAshZ0kE/s320/allende.jpg" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı: </b><br />
<br />
Himalayalar'da küçük bir krallıkta yüzyıllardır gizli tutulan, değerli taşlarla süslü Altın Ejder heykeli, söylenceye göre barışın sürdürülmesini sağlayan büyülü bir heykeldir. Ancak ülkede süre gelen barış ortamı insan ruhunun açgözlülüğü yüzünden bozulma tehlikesi ile karşı karşıyadır...<br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Marshmallow'lu sıcak çikolata<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=NdWPkgtaOTw" target="_blank">Led Zeppelin - That's the Way</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-76421011721545796552017-11-19T07:00:00.000+03:002017-11-19T07:00:05.101+03:00Fil - Raymond Carver<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
Fil, Raymond Carver'ın okuduğum dördüncü öykü kitabı ve aslını isterseniz yüzlerce daha okusam yazara doyamayacağım. Bana öyküleri gerçekten sevdiren nadir yazarlardan olduğundan bendeki yeri çok ayrı ve ara sıra dönüp dönüp birkaç öyküsünü tekrar okuyorum. Her yeni kitabında da farklı bir ses yakalamayı başarıyorum. Carver'ın öyküleri insanı çarpan öykülerden. Bazıları gerçekten çok rahatsız edici, bazıları da ayna gibi...<br />
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbaayXPU7lcLePlIZFGULIIwckOHyne3B_0Po1owdplIFl4nVA3LXlgpgu7JQnerGP9stRaNLfXrZWHTYXwF_k9v-bMdhgfhwokU4j7GHLJARFTgmhxbsJ2O-oHhbo4vgLxLWMia-21y8/s1600/Fil+-+Raymond+Carver+2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbaayXPU7lcLePlIZFGULIIwckOHyne3B_0Po1owdplIFl4nVA3LXlgpgu7JQnerGP9stRaNLfXrZWHTYXwF_k9v-bMdhgfhwokU4j7GHLJARFTgmhxbsJ2O-oHhbo4vgLxLWMia-21y8/s400/Fil+-+Raymond+Carver+2.jpg" width="256" /></a></div>
<div>
<br />
Fil, gönüllü olarak seçmediğimiz hayatları yaşayışımızı ele alıyor ve çoğu zaman da biraz acımasız olabiliyor. İçindeki yedi öyküsünün yedisi de beni fazlasıyla etkiledi diyebilirim. Özellikle ikinci öykü "Bu Yatakta Her Kim Yatıyorduysa" okurken hafif çaplı bir çarpıntı geçirmeme sebep oldu. Kitaba ismini veren öykü "Fil" ise başlı başına bir yapıt kanımca. Raymond Carver öykü seven sevmeyen herkesin okuması gereken bir yazar, henüz okumadıysanız en kısa zamanda birkaç öyküsüne göz atın derim. Keyifle!</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzdJUGGovfoYUnQYebP7q21WwahZpxZQbKA1hthrLUUU5HHN7IyWnoaMpL1jSl87acTx9HCcFbrVpwBT2pdWSXIWhdo87sheXmUihRDFLntbDFZheoc_iWjURPv_MN-Wn16ygd8jasJjs/s1600/Fil+-+Raymond+Carver+1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="338" data-original-width="564" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzdJUGGovfoYUnQYebP7q21WwahZpxZQbKA1hthrLUUU5HHN7IyWnoaMpL1jSl87acTx9HCcFbrVpwBT2pdWSXIWhdo87sheXmUihRDFLntbDFZheoc_iWjURPv_MN-Wn16ygd8jasJjs/s400/Fil+-+Raymond+Carver+1.jpg" width="400" /></a></div>
<div>
<br />
Tanıtım yazısı:<br />
<br />
Kollarını boynuma dolayıp bana sarılıyor ve başını omzuma yaslıyor. Ama mesele şu: Az önce ona söylediklerim, bütün gün ara ara düşündüklerim, şey, bir tür görünmez çizgiyi aşmışım gibi hissediyorum. Hiç gelmek zorunda kalmayacağımı sandığım bir yere gelmişim gibi hissediyorum. Ve buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Garip bir yer. Kısa, zararsız bir rüyanın, sonra da sabah erkenden yapılan uykulu bir konuşmanın beni ölüm ve yok oluş düşüncelerine sürüklediği bir yer.<br />
<br />
Yaşamın acı yüzüyle bu kadar erken tanışmasaydı, kuşkusuz yine yazar olurdu ama hiçbir zaman okurları tarafından böyle sahiplenilmezdi Raymond Carver. Gençlerin haytalık yapıp havai aşklar kovaladığı yaşlarda o evli ve iki çocuk babasıydı. Hayatı öğrenmenin yolu, bulduğu her işte çalışmaktı. Benzincide çalıştı, hademelik, garsonluk yaptı. Yaşananlar, kâğıda döküldüğünde bazen Çehov tadındaydı, bazen Kafka... İnsanların yaşamlarında barınan, gizlenen öyküleri, yalın, gerçekçi, acıtan şiirsel bir dille yansıttı. Yenilenler içkiye sığınırken, kısa öykü türünü yeniden var eden Carver, her başarısında içti, çok içti, ölümüne içti...<br />
<br />
Raymond Carver'ın son dönem öykülerini içeren Fil, yazarın en önemli eserlerinden biri olarak görülüyor.<br />
<br />
Buradan satın alın: <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Fil/Raymond-Carver/Edebiyat/Dunya-Oyku/urunno=0000000636095">Fil - Raymond Carver</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: <a href="https://www.thespruce.com/americano-cocktail-recipe-759279" target="_blank">Americano</a><br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=Q889itJ4Lr8" target="_blank">The Night - Morphine</a></div>
</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-53417823734669628252017-11-12T08:00:00.000+03:002017-11-12T08:00:00.175+03:00Kana Bulanmış Sakal - Daniel GaleraKana Bulanmış Sakal, en basit tanımıyla aile sırlarını genç bir adamın hikâyesi. Yüzme hocası olan adam, hayatıyla daha fazla şey yapmak istediğini hissediyor içten içe. Bir yandan da içini kemiren şeyler var tabii; mesela, abisi kız arkadaşını çalmış. Buna benzer yaralarını sarmaya çalışırken, kendini FIFA Dünya Kupası video oyununa vermiş… Pek çoğumuzun yaralı olduğu zamanlarda yaptığı gibi kafayı dağıtmak için o da bir şeye sarmış işte.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsqlPigiFOix_U-4KJXRfwFFXL8NucF0hETMCRIQvMG6HTJNU-z2tCTFo6kImqYX0yfJMeDCyZe8jwTNBjWEbgwSO6Mo_AaHEUn4BBGAAhiAqzPfaS0r51CsoAitViKRH99kgcLojOK7A/s1600/kana-bulanmis-sakal-kitap.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjsqlPigiFOix_U-4KJXRfwFFXL8NucF0hETMCRIQvMG6HTJNU-z2tCTFo6kImqYX0yfJMeDCyZe8jwTNBjWEbgwSO6Mo_AaHEUn4BBGAAhiAqzPfaS0r51CsoAitViKRH99kgcLojOK7A/s640/kana-bulanmis-sakal-kitap.jpg" width="409" /></a></div>
<br />
<br />
Tüm bunların etkisi ve denize karşı bir yerlerde yaşamanın hayaliyle adam (adı olmadığı için kullanmıyorum bu arada; isimsiz karakterler candır) kendisini dedesinin ölümünün gizemini çözmeye çalışırken buluyor. İşte böyle dökülmeye başlıyor aile sırları ortaya…<br />
<br />
<b>Kana Bulanmış Sakal, deniz, kum ve yalnızlık kokuyor</b><br />
<br />
Galera, ilk defa okuduğum ama şimdiden tarzına bayıldığım bir yazar olduğu. Kana Bulanmış Sakal, sezon kapandığında sahil kasabalarında süregelen sessizliği ve yalnızlığı ana karakterin içsel dünyasıyla öyle güzel bir şekilde birleştirmiş ki… Adam, bir yandan dedesinin ölümünü çözmeye çalışırken, bir yandan da sanki kendisi de o kasabada ölecekmiş gibi hissediyor. Kendisinin, insanların yüzlerini tanıyamamak gibi bir nörolojik bozukluğu da var; hatta bazen kendi yüzünü bile tanıyamaz halde oluyor aynada. Kendini tanıyamayan biri, başkalarını nasıl tanıyacak, onların sırlarını nasıl çözecek diye merak ediyorsunuz ister istemez.<br />
<br />
Ama tüm bu anlattıklarımdan Kana Bulanmış Sakal depresif bir kitap diye düşünmeyin. Galera’nın en sevdiğim yanlarından biri de bu oldu: bu kadar yalnızlığın, depresyonun içine o kadar çok komedi eklemiş ki! Mesela, adamın katıldığı poker oyunlarından birinde oyuncuların tümü masadan kalkmalarına hiç gerek kalmasın diye yetişkin bezi giyerek oynuyorlar. Tanıştığı hayat kadınının dövmesinde “Tanrı öldü” yazıyor. Sarhoşken araba sürdüğünde her şeyi çift görmemek için arabasında korsanların taktığı tarzda göz bandı bulunduran bir adam var…<br />
<br />
Bu tuhaf karakterleri küçük, sessiz, sakin bir sahil kasabasında bir araya getirirseniz neler olur? Kana Bulanmış Sakal, işte tam da bunun cevabı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjShBIGUYvcmbNGKdyxZ4c-tuEJ_pgnS2T83nzInt1Pe2G5OYoqHHN9m1imu9hCJ5xHR05ykkDcveO3Ds1WDxE84UDO0wL-grBn-isqPijHIIBHDRFFUZWkU3KE5q7PNUJS63FAjemJnUU/s1600/daniel-galera.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="212" data-original-width="288" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjShBIGUYvcmbNGKdyxZ4c-tuEJ_pgnS2T83nzInt1Pe2G5OYoqHHN9m1imu9hCJ5xHR05ykkDcveO3Ds1WDxE84UDO0wL-grBn-isqPijHIIBHDRFFUZWkU3KE5q7PNUJS63FAjemJnUU/s1600/daniel-galera.jpg" /></a></div>
<b><br /></b>
<b>Tanıtım Yazısı: </b><br />
<br />
Buraya kim gelse aynı şeyi söyler, diyor kadın tatlılıkla. Tek istediğim deniz kenarında yaşamak. Tek istediğim sörf yapmak. Tek istediğim düşüncelerimle baş başa kalmak. Tek istediğim doğanın tadını çıkarmak. Tek istediğim kitap yazmak. Tek istediğim balık tutmak. Tek istediğim bir kızı unutmak. Tek istediğim hayatımın aşkıyla karşılaşmak. Tek istediğim yalnız kalmak. Tek istediğim huzur bulmak. Tek istediğim her şeye en baştan başlamak.<br />
<br />
Kış gelirken Brezilya'nın güneyindeki bir sahil kasabasına yerleşen isimsiz bir adam. Seneler önce aynı yerde ölen dedesinin ardındaki gizemi kurcaladıkça çehresi değişen kasabalılar. Kendi geçmişlerinden kaçtıkça özlerine yaklaşan insanlar.<br />
<br />
2012'de Granta'nın En İyi Brezilyalı Genç Romancılar arasında gösterdiği Daniel Galera'nın gerçekçi bir üslupla kaleme aldığı Kana Bulanmış Sakal; insanlara, hayvanlara ve içgüdülere dair bir roman.<br />
(Tanıtım Bülteninden)<br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Piña colada<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=RrxePKps87k" target="_blank">Nick Cave and the Bad Seeds - Red Right Hand</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-21759525476373927702017-11-05T07:00:00.000+03:002017-11-05T07:00:09.540+03:00Aşk ve Gurur - Jane Austen<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Aşk ve Gurur, Jane Austen'ın en çok okunan ve gördüğüm kadarıyla en çok sevilen kitabı. Austen en çok sevdiği kitabının Emma olduğunu belirtmiş olsa da genel olarak okur kitlesi ona pek katılmıyor gibi görünüyor. Ben de daha önce sadece <a href="http://kitaplikkedisi.com/kitaplar/emma-jane-austen/">Emma</a> ve <a href="http://kitaplikkedisi.com/kitaplar/northanger-manastiri-jane-austen/">Northanger Manastırı</a>'nı okuduğumdan henüz favori kitabına karar verememiş olsam da Aşk ve Gurur ve Emma'yı aynı derece sevdim diyebilirim. Belki Aşk ve Gurur'a biraz daha gülmüşümdür.<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8b2Hto-JHo-_QTFOg08rBGXfQq5QWh88zMbd3opCYv9KExa3RAaq7LI1zyKtHLrYPFjJBTcrS_49XPKVYEv5sKzcz6AhTBzC3wZe1FZXX8K6VBpnHNAiaa2sxiQ3s89qAlOoAW4GGsGs/s1600/as%25CC%25A7k+ve+gurur.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="648" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8b2Hto-JHo-_QTFOg08rBGXfQq5QWh88zMbd3opCYv9KExa3RAaq7LI1zyKtHLrYPFjJBTcrS_49XPKVYEv5sKzcz6AhTBzC3wZe1FZXX8K6VBpnHNAiaa2sxiQ3s89qAlOoAW4GGsGs/s400/as%25CC%25A7k+ve+gurur.jpg" width="276" /></a></div>
<div>
<br />
Aşk ve Gurur, gururlu, soysuz ve fakir Elizabeth Bennet ve önyargılı, soylu ve zengin Fitzwilliam Darcy karakterleri aracılığı ile hem bir aile üzerinden toplumu hem de birden fazla aşk hikayesini anlatıyor. Şu cümleyi yazarken, yazdıklarıma gülerken buldum kendimi ama roman tam da bunları işliyor. Darcy önyargılarından dolayı kendi statüsünde olmayan bir insanla evlenemeyeceğini düşünüyor ve bu düşüncesini arkadaşlarına da empoze etmekten sakınmıyor. Elizabeth Bennet ise güzeller güzeli ablası Jane ve diğer renkli karakterdeki kız kardeşleriyle sade bir yaşam sürüyor. Darcy'nin iyi huylu ve pek sevimli arkadaşı Bay Bingley Bennet ailesinin yaşadığı yerde bir malikane kiralıyor ve hikaye de böyle başlıyor. Bennet ailesi okuması eğlenceli bir aile olmakla beraber anne Bennet, Austen'ın da defalarca belirtmekten çekinmediği gibi kuş beyinli bir kadın ve okuru da çileden çıkarıyor elbette. Ancak evin reisi baba Bennet hayli komik ve sempatik bir karakter. Galiba bu romanda en çok Bay Bennet'ı sevdim. Bay Darcy ise ne yazık ki Emma'daki Bay Knightley'nin eline bile su dökemez kanımca. Bilmem siz ne dersiniz? Keyifle okuyun ve ardından hem mini seriyi hem de filmi seyredin derim.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOg2e9Ec-GwXvOvmVdDVb6b2YVLYx91PmXJvcS1vhWBzv310Qtv1wWDAEQPGRwnh64xyolkZm2wRcpXE-E2QY9XLMRRINvDQhdelsmH35KZCn1HuPRmNo9m0DGbWe8jLofUAf7_CXnJZY/s1600/Jane_Austen.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="380" data-original-width="554" height="273" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOg2e9Ec-GwXvOvmVdDVb6b2YVLYx91PmXJvcS1vhWBzv310Qtv1wWDAEQPGRwnh64xyolkZm2wRcpXE-E2QY9XLMRRINvDQhdelsmH35KZCn1HuPRmNo9m0DGbWe8jLofUAf7_CXnJZY/s400/Jane_Austen.jpg" width="400" /></a></div>
<div>
<br />
Tanıtım yazısı:<br />
<br />
Aşk ve Gurur, taşralı bir beyfendinin kızı olan Elizabeth Bennett ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır. Gerçi Jane Austen bu iki karakteri birbirlerinin tuzağına düşmüş kişiler gibi sunar, ama "ilk izlenim"i tersine çevirmekte gecikmez: Soyluluk ve servetten kaynaklanan "gurur" ile elizabeth'in ailesinin soylu olmayışı karşısında beslediği "önyargı", Darcy'yi mesafeli davranmak zorunda bırakır. Elizabeth'in davranışında da hem özsaygının uyandırdığı "gurur", hem de Darcy'nin züppeliği karşısındaki "önyargı" etkili olur. Zeki ve coşkulu Elizabeth yalnızca Austen'ın en çok sevdiği kadın kahramanı değil, aynı zaman bütün İngiliz edebiyatının en çok ilgi uyandıran kadın roman kişiliklerinden biridir.<br /><br />Sıradan insanların günlük yaşamlarını işleyerek romana ilk kez belirgin bir modern nitelik kazandıran Austen'ın en sevilen romanlarından biri olan Aşk ve gurur'u, Nihal Yeğinobalı'nın yetkin Türkçesiyle sunuyoruz.<div>
<br /></div>
Buradan satın alın: <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Ask-ve-Gurur/Jane-Austen/Edebiyat/Roman/Dunya-Klasik/urunno=0000000249515" target="_blank">Aşk ve Gurur - Jane Austen</a><br /><br />Bu kitapla ne içilir: Böylesi İngiliz bir kitaba elbette çay yakışır. Ben kaç kupa içtiğimi hesaplayamıyorum bile.<br />Bu kitapla ne dinlenir: Ben müzik dinlemekten özellikle kaçındıysam da kuşların seslerine hiç hayır diyemedim. Şöyle bir şen sesler grubu sizin de hoşunuza gidecektir eminim: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=QW1i9vYitmE" target="_blank">British Countryside In the Summertime</a></div>
</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-91512527719296560732017-10-29T08:00:00.000+03:002017-10-29T08:00:20.313+03:00Kör Nişancı - Kurt VonnegutBurada daha önce Kurt Vonnegut’un <a href="http://canlabirsene.blogspot.com.tr/2016/04/allah-senden-raz-olsun-bay-rosewater.html" target="_blank">Allah Senden Razı Olsun Bay Rosewater</a> ve <a href="http://canlabirsene.blogspot.com.tr/2016/09/mavi-sakal-kurt-vonnegut.html" target="_blank">Mavi Sakal</a> isimli kitaplarına yer vermiştik. Kara mizahın dibine vuran ve yıllar önce yazılmasına rağmen eleştirileri bu halen ne yazık ki geçerli olan bu kitaplardan aşağı kalır yanı yoktu Kör Nişancı’nın da. Ama bu hikâye konusu itibariyle diğerlerinden daha trajik bir hikâye…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIOvVjryCsAp-SC2S-BpgwEIV_eYJJyUrvF-2DnPax4MI7z6sbMH_SpD-HYJMciqL-QGV7ECrrnctuzQrKJjJdjux6lzyGjyJHZb6ikhkBxsnEsgMdltNSn2UtJPTTgniWMV5mDvakC_A/s1600/kor-nisanci-kurt-vonnegut.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiIOvVjryCsAp-SC2S-BpgwEIV_eYJJyUrvF-2DnPax4MI7z6sbMH_SpD-HYJMciqL-QGV7ECrrnctuzQrKJjJdjux6lzyGjyJHZb6ikhkBxsnEsgMdltNSn2UtJPTTgniWMV5mDvakC_A/s640/kor-nisanci-kurt-vonnegut.jpg" width="410" /></a></div>
<span id="goog_1810162568"></span><span id="goog_1810162569"></span><br />
Anlatıcımız olan Rudy Waltz, babasının üst kattaki, silahlarının bulunduğu odada takılarak büyüyor. Bir gün orada silahlardan birini kurcalarken yanlışlıkla ateş ediyor ve bir kaç apartman ötede evini süpüren, hamile bir kadını vuruyor. Kara mizah ustası Vonnegut, tabii ki bunu tam Anneler Günü’ne denk getiriyor…<br />
<br />
Vonnegut, Kör Nişancı’ya diğer kitaplarında olduğundan daha fazla kişisel bir şeyler katmış diye hissettim. Kendisi birini vurmamış tabii ki ancak silahların etrafında büyümüş o zaman çocuk olan pek çok Amerikalı gibi. ABD’deki Büyük Bunalım döneminde Vonnegut’un babasının geçirdiği ruhsal çöküş, Rudy’nin babasına birebir yansımış.<br />
<br />
Kör Nişancı, bugün daha fazla şey bilmelerine, daha fazla deneyim ve teknolojiye sahip olmalarına rağmen insanoğlunun zerre kadar değişmediğini ortaya koyan bir kitap. İki dünya savaşını ve daha fazlasını atlatmış, tarih derslerinde neler olduğunu zorla öğrenen bir canlı türüyüz ama hala hırsımızdan, güç için (ki Kör Nişancı söz konusu olduğunda silah = güç) ruhumuzu satmaktan vazgeçmiyoruz. Yoga da meditasyon da yapsak, sürekli böyle insanlarla burun buruna gelmek durumunda kaldığımız için biz de kirleniyoruz.<br />
<br />
Bazen cidden “batsın bu dünya” hissi kaçınılmaz oluyor…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9CQ3uKiZFdgCh3Fgl8yFnZsN9Oe309weiyRts78cILnresU5sNNz4HBhJuS0ZW1Hy2mWW99m4HZui4e-Gh6KaYu3ip1AAoAqkcuJqlsw8ZZIwZO_rGQq0rUvesezatW01B6A-IURZ3sg/s320/kurt_vonnegut.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="213" data-original-width="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9CQ3uKiZFdgCh3Fgl8yFnZsN9Oe309weiyRts78cILnresU5sNNz4HBhJuS0ZW1Hy2mWW99m4HZui4e-Gh6KaYu3ip1AAoAqkcuJqlsw8ZZIwZO_rGQq0rUvesezatW01B6A-IURZ3sg/s320/kurt_vonnegut.jpg" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı: </b><br />
<br />
"Savulun, hayat geliyor!"<br />
<br />
Kör Nişancı, masumiyetin yok edilişine tüyler ürpertici, trajikomik bir bakış. Şampiyonların Kahvaltısı'ndan aşina olduğumuz Midland City'de yaşanan bir dizi felaketin ortasında -çifte cinayet, şömine raflarında ölümcül oranda radyasyon, kayıp bir kelle, nötron bombasıyla yok edilen bir şehir- Rudy Waltz, namı diğer Kör Nişancı, okuru budalaca bir mutluluk arayışına çıkarıyor.<br />
<br />
Ömrü boyunca bir çocukluk hatasının kefaretini ödemeye çalışan Rudy'ninki, Kurt Vonnegut'a özgü bir suç ve ceza hikâyesi.<br />
<br />
Kör Nişancı, Handan Balkara'nın yetkin çevirisiyle ilk defa Türkçede.<br />
<br />
Kara mizahı, hicivli dili ve eşsiz hayal gücüyle 20. yüzyılın en önemli yazarları arasında yer alan Vonnegut, Time'ın deyimiyle, "George Orwell, Dr. Caligari ve Flash Gordon'ı tek vücutta birleştiren bir yazar... ahlaklı bir soytarı, deli bir biliminsanı."<br />
(Tanıtım Bülteninden)<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Kor-Nisanci/Kurt-Vonnegut/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000698725" target="_blank">Kör Nişancı - Kurt Vonnegut</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Sahlep<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=fJ9rUzIMcZQ" target="_blank">Queen - Bohemian Rhapsody</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-4378853144590119322017-10-22T06:00:00.000+03:002017-10-22T06:00:11.715+03:00Utanç - J. M. Coetzee<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Utanç J. M. Coetzee'nin <a href="http://kitaplikkedisi.com/kitaplar/j-m-coetzee-tasra-hayatindan-manzaralar/" rel="noopener" target="_blank">Taşra Hayatından Manzaralar</a> ve <a href="http://kitaplikkedisi.com/kitaplar/yavas-adam-j-m-coetzee/" rel="noopener" target="_blank">Yavaş Adam</a>'dan sonra okuduğum üçüncü kitabı oldu. Her kitabından sonra Coetzee'ye daha çok vuruluyorum ancak bu kitap beni en derinden yaralayan kitabı oldu. Hatta son zamanlarda okuduğum en sarsıcı romandı diyebilirim. Hiçbir şekilde kolay bir okuma olmayan bu roman, okurları kitap bittikten sonra da rahatsız etmeye devam edecek.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI-tWzqonlAG7PTg2ZF2FKXBHgVtBI3WMRWX7wC6lEJL5dK5EaqOVMp4ICHYSb2L-ZvellK-RNtW6a9cPg3wmxZcdcSNghewHcI3EELS-8E2dgpLfPgY-vlG-bratGA0yVPrE-04PsbSs/s1600/Utanc%25CC%25A7+-+J.+M.+Coetzee+1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI-tWzqonlAG7PTg2ZF2FKXBHgVtBI3WMRWX7wC6lEJL5dK5EaqOVMp4ICHYSb2L-ZvellK-RNtW6a9cPg3wmxZcdcSNghewHcI3EELS-8E2dgpLfPgY-vlG-bratGA0yVPrE-04PsbSs/s400/Utanc%25CC%25A7+-+J.+M.+Coetzee+1.jpg" width="256" /></a><br /></div>
Utanç, bir öğrencisiyle ilişkisini takiben akademik hayattan çıkarılan bir profesörün, David'in hayatını anlatıyor. Elbette David'in hayatı ile birlikte, Güney Afrika'yı, kadınları, caniliği, vahşeti ve o karmakarışık insan doğasını irdeliyor yazar. Üniversitedeki işinden olduktan sonra kızı Lucy'nin çiftliğine gidiyor David. Burada bir süre kalmayı planlarken korkunç bir saldırıya uğruyorlar. Bundan sonra da hem David'in hem de Lucy'nin hayatı tamamen değişiyor. Coetzee her zaman çok çarpıcı karakterler yaratsa da bu kitabında yarattığı Lucy, beni özellikle etkiliyor. Ömrümce okuduğum en rahatsız edici ama bir yandan da en gerçek karakter olabilir bu. Mutlaka okuyun derim, çok etkileneceksiniz. Keyifle!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLbZS7eFinRvMQ9oz3bIs-lvvROr8h1aqeqJohNjWIzodiKcAGQ1Al8EV-_gYSAmBtbZOK9rj85J-aUHv6A4dPx10LMzatQ-yUtyf6HFjif2y1mSjd-fQfx2bvBPSEKs9ic6-aO4pmIb8/s1600/Utanc%25CC%25A7+-+J.+M.+Coetzee+2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="312" data-original-width="426" height="234" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLbZS7eFinRvMQ9oz3bIs-lvvROr8h1aqeqJohNjWIzodiKcAGQ1Al8EV-_gYSAmBtbZOK9rj85J-aUHv6A4dPx10LMzatQ-yUtyf6HFjif2y1mSjd-fQfx2bvBPSEKs9ic6-aO4pmIb8/s320/Utanc%25CC%25A7+-+J.+M.+Coetzee+2.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Tanıtım yazısı:<br />
<br />
<div>
J.M. Coetzee, okuruna yumuşak bir roman sunmuyor, sert bir öykü anlatıyor. İnanılmaz güzellikte ama kasvetli bir öykü. <i>Utanç</i>, bir kız öğrencisiyle ilişkiye giren Profesör David Lurie’nin düşüşünü anlatıyor. Okul yönetimince savunması istenen David, kendisini savunmadan, suçlamaları okumayı bile reddederek hakkındaki iddiaların yer aldığı belgeleri imzalar. Sadece okulu değil, o kenti de terk ederek kızı Lucy’nin çiftliğine sığınır. Çiftlikteki yaşama koşullarına ve ırk ayrımının yeni boyutlar aldığı bir topluma uyum sağlama yolunda inançsızca sürdürdüğü çabaları, bir gün kızıyla birlikte uğradığı vahşi bir saldırıyla kesintiye uğrar.</div>
<div>
</div>
<div>
Romanda Lurie’nin kişisel öyküsü ile Güney Afrika’nın öyküsü iç içe geçiyor; beyazıyla siyahıyla bütün Afrikalıların bildikleri kuralların tümü tersine dönüyor, çarpıtılıyor. <i>Utanç</i>, aslında insan olmanın ne anlama geldiğini arayan bir roman. J.M. Coetzee, insanın içine işleyen gerçekleri yalın ama vurucu bir üslupla dile getirirken yaşayan en iyi romancılardan biri olarak anılmayı hak ediyor.</div>
<div>
</div>
<div>
Buradan satın alın: <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Utanc/John-Maxwell-Coetzee/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000105410" rel="noopener" target="_blank">Utanç - J. M. Coetzee</a></div>
<div>
<br /></div>
<div>
Bu kitapla ne içilir: Sizi en çok ne rahatlatıyorsa onu için derim, ihtiyacınız olacak. Ben bol limonlu çay tükettim.</div>
<div>
</div>
<div>
Bu kitapla ne dinlenir: Sinirleri yatıştıracak bir liste: <a href="https://open.spotify.com/user/spotify/playlist/37i9dQZF1DX1s9knjP51Oa" rel="noopener" target="_blank">Calm Vibes</a></div>
<div>
<br /></div>
</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-38368257423386744322017-10-15T08:00:00.000+03:002017-10-15T08:00:10.141+03:00Salman Rushdie - Floransa BüyücüsüSalman Rushdie ile tanışmamız yine can’la bir sene sayesinde, <a href="http://canlabirsene.blogspot.com.tr/2015/04/salman-rushdie-geceyars-cocuklar.html" target="_blank">Geceyarısı Çocukları</a> ile olmuştu. O zaman da epey büyülenmiştim ve Floransa Büyücüsü ile o zaman hissettiklerim pekişti adeta. Çeviri de masal gibi akınca uykudan önce okursanız, film versiyonunu da görebilirsiniz!<br />
<br />
Floransa Büyücüsü, Akbar’ın krallığını ziyaret ederek sürgün edilen Hintli bir prenses ve Floransa’dan bir İtalyan’ın çocuğu olduğunu iddia ediyor. Rushdie’nin “araştırması en uzun süren kitabım” diye tanımladığı Floransa Büyücüsü’nün hikâyesi farklı karakterlerin bakış açıları arasında gidip gelirken, Rönesans Dönemi Floransa’dan Osmanlı İmparatorluğu’na kadar pek çok tarihi arka plan da barındırıyor. “Büyülü Gerçekçilik” söz konusu olduğunda bugüne kadar en sevdiğim Gabriel Garcia Marquez’i tek geçerdim. O benim için hala tek ve tek kalacak ancak mesela biri gelip de “Marquez’i okudum biraz ama büyülü gerçekçilik isterim” derse hiç tereddüt etmeden Salman Rushdie’yi önerebilirim artık.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjn9yemVNSoCLuo-Zr1Q9zJuWdSABdxCKlYUvmIBhcerpBRLvFIBBnJcamPEF8-gVyF2Ezn-CkPqgeHUY0hglrZheV0WMEN5CcFM2IdrBqEkHC7Ecm2Lemf2iTRUjyqy9db5RahxjUx4As/s1600/9789750710834.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjn9yemVNSoCLuo-Zr1Q9zJuWdSABdxCKlYUvmIBhcerpBRLvFIBBnJcamPEF8-gVyF2Ezn-CkPqgeHUY0hglrZheV0WMEN5CcFM2IdrBqEkHC7Ecm2Lemf2iTRUjyqy9db5RahxjUx4As/s400/9789750710834.jpg" width="255" /></a></div>
<br />
Floransa Büyücüsü, karakter anlamında da kalabalık bir kitap ve adeta Yüzyıllık Yalnızlık misali bazen isimler, vs. birbirine karışabiliyor; kim kimin nesiydi hatırlamak zor olabiliyor. Ancak dediğim gibi, kitabın masalsı diline kendinizi bıraktınız mı buna da kafayı takmıyorsunuz.<br />
<br />
Diğer yandan, konu itibariyle de kaldırması zor şeyler var; bu ayrı. Ve bunlar ne yazık ki yalnızca Hindistan’a özgü olmayan, daha global konular. Mesela, seviyesi fark etmeksizin, kraliçe veya prenses bile olsalar sadece erkeklerin yanında görünür haldeler; kendi başlarına değil. Bunu Rushdie’nin böyle olmasını onayladığı için yaptığını değil, aslında ne kadar absürd bir durum olduğunu göstermek için yaptığını düşünüyorum açıkçası. Yazar, kendisi kötü davranmıyor bu kadınlara; göz göre göre kötü sonlar yazmıyor onlara. Ancak sadece dileyerek insanları kuklaya çevirebilen Floransa Büyücüsü’nün bile hayat amacı erkekleri mutlu etmek. Akbar bile büyücüyü “kral gibi kadın” diye tanımlıyor ancak içinde bulunduğu günün ve şartların da etkisiyle bu kadın varlığını kendini en çok para verene satarak devam ettiriyor. Ve bu da Akbar’ın izin verdiği sınırlar içinde gerçekleşebiliyor.<br />
<br />
Gerçeği ve büyüyü bir araya getiren yazarları seviyorum. Umarım siz de seversiniz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI7DX_IXEZorympOr7ObTqcCLYgc1abys3UIj0h3CVhiNM9BF-0fXkwtWaSXEcm7rpg2TD-u9UtzWHr7vEzsBjmkYid3107dBJwQP6vLfN6DN4DT6WbSQXilbR-NS2pxpaYCs4oJ61ZJU/s1600/Salman-Rushdie-007.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiI7DX_IXEZorympOr7ObTqcCLYgc1abys3UIj0h3CVhiNM9BF-0fXkwtWaSXEcm7rpg2TD-u9UtzWHr7vEzsBjmkYid3107dBJwQP6vLfN6DN4DT6WbSQXilbR-NS2pxpaYCs4oJ61ZJU/s1600/Salman-Rushdie-007.jpg" data-original-height="276" data-original-width="460" height="192" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı: </b><br />
<br />
Salman Rushdie'nin 'Bu kitabı yazmak için yıllarca okuyup araştırma yapmam gerekti, ' dediği roman, türlü türlü anlatıcılar, gezginler, serüvenciler tarafından aktarılan, Babur İmpa-ratorluğu ve Osmanlılar, Moğollar ve Rönesans Floransa'sının tarihine ve kültürlerine göndermeler yapan, bölgenin tarihini masallarla kaynaştıran büyüleyici bir yapıt.<br />
<br />
Kitaptaki cinsellik ve erotizmin odağı olan güzeller güzeli Floransa Büyücüsü, aslında erkekler dünyasında kendi yazgısına kendisi egemen olmak isteyen bir kadın. Ama kendi kaderine hükmederken, hükümdarların yazgısını bile değiştiriyor ve en parlak dönemlerini yaşayan Mugal payitahtı ile Floransa'nın toplumsal yaşamlarında bir dönüm noktası oluyor.<br />
<br />
Floransa Büyücüsü, kader, güzellik, savaşlar, tılsımlar ve sadakatle örülmüş bir yolda Rönesans İtalya'sının saraylarından Hindistan'ın uzak kıyılarına bir solukta uzanacağınız bir başyapıt.<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Floransa-Buyucusu/Salman-Rushdie/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000308379" target="_blank">Salman Rushdie - Floransa Büyücüsü</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Büyü denince akla gelen ilk şey: butter beer! (tarifi <a href="http://www.foodnetwork.com/recipes/butterbeer-recipe-1938696" target="_blank">burada</a>)<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=WcBCW2VIGzY" target="_blank">Patti Smith - Fireflies</a><br />
<br />Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-56141018557805769732017-10-08T07:00:00.000+03:002017-10-08T07:00:06.312+03:00Tango'dan Taliban'a - Aydın Engin<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Tango'dan Taliban'a Aydın Engin'in <a href="http://kitaplikkedisi.com/kitaplar/ben-frankfurtta-soforken-aydin-engin/" rel="noopener" target="_blank">Ben Frankfurt'ta Şoförken</a> adlı kitabından sonra okuduğum ikinci kitabı oldu. Tahmin edebileceğiniz gibi bu kitabından sonra Aydın Engin'i kat kat daha çok sevdim. Arjantin'de başlayıp Afganistan'da sonlanan bu gezi yazıları kitabında Aydın Engin, yaşadıklarını çok hoş bir dille anlatıyor, okura da elbette keyfini sürmek ve bu keyifle birlikte birçok şey öğrenmek düşüyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5wJs-dPf0PUz75gmELbrT36kMPxOIOagE5scOUL2aI03VUPxB2zriq-nBIoFuvJ9niwks4KMeNafT6TazPBE2vDU81Ii18gzCMCwYtqLiNPFilnJAs1bcKOAl9OIuC1_nZEFoJzALISg/s1600/9789750701368.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5wJs-dPf0PUz75gmELbrT36kMPxOIOagE5scOUL2aI03VUPxB2zriq-nBIoFuvJ9niwks4KMeNafT6TazPBE2vDU81Ii18gzCMCwYtqLiNPFilnJAs1bcKOAl9OIuC1_nZEFoJzALISg/s400/9789750701368.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Tango'dan Taliban'a Aydın Engin'in hoş anlatımından dolayı pek keyifli olsa da, yazdıkları ne yazık ki insanda hüzün de yaratıyor. Gezdiği ülkelerde yaşadıklarını ve ülkelerin hallerini okudukça dipsiz bir umutsuzluğa düşmedim desem yalandır. İnsanoğlu ne kötü! Ah ama yine de işte, iyi ki edebiyat var! Mutlaka okuyun derim. Her şeye rağmen, keyifle!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCCshXf_sFki0QwP3oByuMxNLQpxi3tCd3jHdWX_w2NG6bbUQjNEMwYgAP13wzszL9Gs4pXXArswFzJsWB_98iKbKEL6kBK5E-JZsH2HNgSBBGYGUEmpE9KasJ7GbbG6iD5Ldo0UoUZOo/s1600/Tango%2527dan+Taliban%2527a+Gezi+Yaz%25C4%25B1lar%25C4%25B1+-+Ayd%25C4%25B1n+Engin+1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="290" data-original-width="542" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCCshXf_sFki0QwP3oByuMxNLQpxi3tCd3jHdWX_w2NG6bbUQjNEMwYgAP13wzszL9Gs4pXXArswFzJsWB_98iKbKEL6kBK5E-JZsH2HNgSBBGYGUEmpE9KasJ7GbbG6iD5Ldo0UoUZOo/s400/Tango%2527dan+Taliban%2527a+Gezi+Yaz%25C4%25B1lar%25C4%25B1+-+Ayd%25C4%25B1n+Engin+1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Tanıtım yazısı:<br /><br />
Bu bir gezi yazıları kitabı. Bir gazetecinin Arjantin'den Bağdat çöllerine, Kudüs'ten Balkanlar'a, Batı Avrupa'nın ırmak boylarından Sava ile Tuna'nın buluştuğu topraklara, Baltık kıyılarından Afganistan'a uzanan gezilerinin kitabı. Savaş muhabirliği gitgide bir gazetecilik dalına dönüştü. Ben bir savaş muhabiri değilim. Gezilerin hiçbirine savaşı gözlemek, izlemek üzere gitmedim. Ama çoğunda savaş geldi beni buldu... Kitabı oluşturan yazıların tümü de 'dönünce' değil, 'yerinde' yazıldı. Bu kitap biraz da bu yazı serüvenlerini okurla bölüşmek istediğinden doğdu." Böyle diyor Aydın Engin, geniş bir zaman diliminde günümüzün içten içe kanayan ülkelerinde yaptığı serüven dolu deneyimlerini anlatırken.<br /><br />
Toplumu ve bireyi ilgilendiren her konuda yazdığı köşe yazılarında kendine özgü ironik üslubu, mizah yüklü gözlemleriyle söyleyemediklerimizi söyleyen, anlatamadıklarımızı anlatan ve her seferinde 'taşı gediğine koyan' iyi bir gazeteciden tadına doyulma ve son derece ilginç bir gözlemler, izlenimler kitabı, Tango'dan Taliban'a.<br /><br />
Buradan satın alın; <a href="https://www.nadirkitap.com/tangodan-talibana-aydin-engin-kitap8464410.html" rel="noopener" target="_blank">Tango'dan Taliban'a Gezi Yazıları - Aydın Engin</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Şarap ile başlayıp votka ve erik rakısı ile devam etseniz olur sanırım. Kitaptaki içkilere eşlik etmek, kitabı daha zevkli kılabilir.<br /><br />Bu kitapla ne dinlenir: Engin'in gezdiği ülkelerden küçük bir seçme yaratın kendinize derim. Neyse ki tango ile başlıyor!</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-23118857409813599902017-10-01T11:05:00.001+03:002017-10-01T11:05:49.214+03:00On Dokuz Numaralı Oda - Doris LessingOn Dokuz Numaralı Oda ile ilk kez Doris Lessing okumuş oldum. Hani sürekli karşınıza çıkar, “okumam lazım” dersiniz ama bir türlü fırsat olmaz ya? İşte o yazarlardan biri benim için Doris Lessing. Öykücü bir okur olarak da içinde On Dokuz Numaralı Oda da dahil olmak üzere Doris Lessing’in 20 öyküsünün yer aldığı bu kitapla başlamam iyi oldu aslında…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwizNKW99LkDvGalQxDLMJui6pjCi8MORn-Oro0UVf0r7uwrKvcBGXvTjn5jiKYuTasNYH4Vi7xyD9-EXfetsVfBanqMVIH_t1uDnp_rMKtuvxABrgaPqT_lAz8SV9egitbdVgVCThHCQ/s1600/on-dokuz-numarali-oda.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwizNKW99LkDvGalQxDLMJui6pjCi8MORn-Oro0UVf0r7uwrKvcBGXvTjn5jiKYuTasNYH4Vi7xyD9-EXfetsVfBanqMVIH_t1uDnp_rMKtuvxABrgaPqT_lAz8SV9egitbdVgVCThHCQ/s640/on-dokuz-numarali-oda.jpg" width="410" /></a></div>
<br />
Peki, ne var bu hikâyelerde?<br />
<br />
<br />
<ul>
<li>Kırklı yaşlarında kendinden çok daha genç bir yakışıklıya aşık olan bir kadın</li>
<li>Cinselliğin güç oyunlarıyla, tek adamlıkla, egemenlikle ilgisi</li>
<li>Ölüme aşık bir kadın, her kadının içinde olan ama ulu orta söylenemeyen, konuşulamayan şeyler</li>
<li>II. Dünya Savaşı Avrupasının karanlık tarafı</li>
<li>Birçok kadının erkeklere karşı duyguları hakkındaki gerçeği anlatan “Adam”</li>
</ul>
<br />
<br />
Bana biraz Virginia Woolf’u, biraz da Alice Munro’yu hatırlattı Doris Lessing. Bu üç kadın da kendi deneyimlerini ve gözlemlerini kullanarak kadınlara ses vermeye çalışan yazarlar bana göre. Ne dersiniz?<br />
<br />
Birbirinden farklı ama bir yandan da benzer bu öyküler hakkında uzun uzun yazmayacağım; kimin hangisine tutulacağı belli olmaz. Sürprizler, heyecan, üzüntü, aşk gibi pek çok duygunun bir arada bulunduğu bu öyküleri acele etmeden, sindire sindire okumanızı tavsiye ederim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghETP8bFa8U_HpHjEFCIMt1IacORnE-EzCduPMEKyw8I0UwG4xiO1P5UcSTvab5-ad44RL3tHYkvGt63nyI6SCZB1W3eMsmh6IlEJDJtdcK2JWS2219IF-MiZ4ifa3x5cytjku3ZTjTiE/s1600/doris-lessing.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="371" data-original-width="550" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghETP8bFa8U_HpHjEFCIMt1IacORnE-EzCduPMEKyw8I0UwG4xiO1P5UcSTvab5-ad44RL3tHYkvGt63nyI6SCZB1W3eMsmh6IlEJDJtdcK2JWS2219IF-MiZ4ifa3x5cytjku3ZTjTiE/s320/doris-lessing.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı: </b><br />
<br />
"Doris Lessing için kişisel yaşamlar, kişisel günahlar, kişisel mutluluklar tarihin birer parçasıdır; o yüzden de Lessing kısa öykülerinde bile yaşadığı dönemin tarihini yazar ve o dönemin vicdanını yansıtır."<br />
-Lorna Sage, Observer-<br />
<br />
Eleştirmen Sage'in belirttiği gibi kişisel deneyimlerden evrensel genellemeye açılan Doris Lessing, feministlerin kendisinden beklediği anlamda feminist olmadığını ısrarla vurgulasa da, yine de bütün yapıtlarında şaşırtıcı bir analiz gücüyle kadınları ve onların sorunlarını ön plana çıkardı. İsveç Akademisi de, Lessing'e Nobel Edebiyat Ödülü'nü verirken karar gerekçesinde onun bu özelliğini şu sözlerle vurguladı: "Kuşkuculukla, hararetle ve hayal gücüyle kadın deneyimlerinin destanını yazan yazar."<br />
<br />
Usta yazarın bu kitabında herkesin hem kendini bulacağı hem başka ülkelerin insanlarıyla ortak duyguları paylaşacağı öyküler yer alıyor.<br />
(Tanıtım Bülteninden)<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/On-Dokuz-Numarali-Oda/Doris-Lessing/Edebiyat/Dunya-Oyku/urunno=0000000656148" target="_blank">On Dokuz Numaralı Oda - Doris Lessing</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Yasemin çayı<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=LU6DqMyFDOU" target="_blank">Funny Girl'den "You Are Woman, I Am Man"</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-79270188059786051702017-09-24T01:55:00.000+03:002017-09-24T01:55:18.061+03:00Lütfen Sessiz Olur Musun, Lütfen? - Raymond Carver<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Lütfen Sessiz Olur Musun, Lütfen?, Raymond Carver'ın <a href="http://kitaplikkedisi.com/kitaplar/katedral-raymond-carver/" rel="noopener" target="_blank">Katedral</a> ve <a href="http://kitaplikkedisi.com/kitaplar/raymond-carver-ask-konustugumuzda-ne-konusuruz/" rel="noopener" target="_blank">Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz</a> adlı kitaplarından sonra okuduğum üçüncü kitabı oldu ve belirtmem gerekir ki her kitabından sonra Carver'ı daha çok okumak istiyorum. Bu sene Can'la Bir Sene kapsamında Fil adlı kitabını da okuyacağım ve şimdiden heyecanlıyım diyebilirim. Raymond Carver, bambaşka bir yazar. Yazdıkları sayesinde öyküleri yeniden sever oldum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1eFgKSsSd1GSkIDqn80e6rm8Ks_tD8_rx8Nwag1yiftu2_U7Pu9Aa_bLcEdAdFoVMvapQmK_Gbo7YzJ8DaDY6Brth-8SgVFt1rhfpkdBb5daYvjRbzgzbc1jSpvf1LIzIVfhpHatas_k/s1600/9789750714382.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1eFgKSsSd1GSkIDqn80e6rm8Ks_tD8_rx8Nwag1yiftu2_U7Pu9Aa_bLcEdAdFoVMvapQmK_Gbo7YzJ8DaDY6Brth-8SgVFt1rhfpkdBb5daYvjRbzgzbc1jSpvf1LIzIVfhpHatas_k/s400/9789750714382.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Lütfen Sessiz Olur Musun, Lütfen?, Carver'ın diğer öykü kitaplarından çok farklı değil aslında. Her öykünün sonunda sallantıda kalmanın keyfini sürüp, sonrasında olacakları düşünürken buldum kendimi. Hikayelerin isimleri bile aslında okuyacaklarınıza dair birçok şey anlatıyor. Uzunlu kısalı öyküleri teker teker okurken hepsinin ayrı ayrı beni nasıl etkilediğini de görmek ayrı bir deneyim oldu doğrusu. Carver'ın türlü karakterleri, bunların olabildiğince gerçek oluşları ve haklarında hiçbir şey bilmememe rağmen, 'an'larını sanki onlarla birlikteymişçesine yaşamak da Carver'ın başarısının bir parçası. Ben özellikle kitaba adını veren son öyküyü çok sevdim. Baktığınızda sevilecek hatta hoşlanılacak bile bir durum yok öyküde ancak kısacık hikayenin koca bir ömrü anlatabilme olasılığı ve tüm olanlara rağmen bu hayatın öyle ya da böyle devam etmesi beni biraz fazla etkiledi sanırım. Bir de Ayça Sabuncuoğlu'nun çevirisinin enfes olduğunu belirtmem gerek. Keyifle!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvYpu3u6gbzokXPSSHdYywQeugFZzAYAVgqLlvOJ2cQdYYHd32xOIzsELxYWZA5axu5B_5N45At1LAnLNEHU0lddr5E1rlfMKOtPnRN5cWc1ghd8OW2lHchpiTfu9L2VMI9ptPf9hPTHc/s1600/Lu%25CC%2588tfen+Sessiz+Olur+Musun%252C+Lu%25CC%2588tfen%253F+-+Raymond+Carver.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="513" data-original-width="520" height="315" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvYpu3u6gbzokXPSSHdYywQeugFZzAYAVgqLlvOJ2cQdYYHd32xOIzsELxYWZA5axu5B_5N45At1LAnLNEHU0lddr5E1rlfMKOtPnRN5cWc1ghd8OW2lHchpiTfu9L2VMI9ptPf9hPTHc/s320/Lu%25CC%2588tfen+Sessiz+Olur+Musun%252C+Lu%25CC%2588tfen%253F+-+Raymond+Carver.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım yazısı:</b><br />
<br />
XX. yüzyılın ikinci yarısında en önemli Amerikan yazarlardan biri olarak tanınan ve 1980'lerde kısa öykünün yeniden canlanmasında büyük katkısı olan Raymond Carver'ın ünü, ölümünden sonra daha da yaygınlaştı.<br />
Carver sıradan insanların yüreklerinde mizah ve elem duygularının nasıl bir arada var olabileceğini gösterdi. Öykülerinin köşeye sıkışmış, kendini ifadeden aciz, yılgın kahramanları akıntıya kürek çekerek günü yaşayabilmek, gelecek kaygısından ve onları yok etme tehlikesini taşıyan geçmişteki hatalarından uzaklaşabilmek için savaşır. Ne var ki, bu savaş, her zaman kaybedilmeye mahkûmdur. Ancak, Carver bu karmaşık yaşamları dile getirirken bir beyin cerrahının titizliğiyle ayrıntıları işler ve kahramanlarının kırılgan yüreklerini dokunaklılığa kaçmadan bize açar.<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Lutfen-Sessiz-Olur-Musun-Lutfen/Raymond-Carver/Edebiyat/Dunya-Oyku/urunno=0000000389296" rel="noopener" target="_blank">Lütfen Sessiz Olur Musun, Lütfen? - Raymond Carver</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Kızılcık suyu. Buzlu.<br /> Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://open.spotify.com/artist/6kACVPfCOnqzgfEF5ryl0x" rel="noopener" target="_blank">Johnny Cash</a></div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-68416388778835328642017-09-17T09:00:00.000+03:002017-09-17T09:00:07.840+03:00Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş - Louis AlthusserPek çok yaşıtım gibi felsefeye “Sofie’nin Dünyası” ile girdim. Sonrasında ise olur olmadık şeyleri bile uzun uzun düşünüp, anlamaya çalışan bir insan olarak ne zaman felsefe ile ilgili bir şey okusam, izlesem veya tartışsam beynim patlayacakmış, kafayı iyice yiyecekmişim gibi hissettim. Bu, Louis Althusser’in Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş kitabını görüp de kafamdakileri tazelemek istememe engel olmadı tabii…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiINdblTmxzn_JT-9QjL0zuL0o0LZxWi4sDX_Os88S7qeVzxKzzfk9HU0dREZ8nS6l5l8BPUMT8sPl1sg0WZ-FIh5x7STuve8KwdZGAr251cJOdp05oEkygaML3UA3MO0PFRlP4u7clrjk/s1600/9789750732201.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiINdblTmxzn_JT-9QjL0zuL0o0LZxWi4sDX_Os88S7qeVzxKzzfk9HU0dREZ8nS6l5l8BPUMT8sPl1sg0WZ-FIh5x7STuve8KwdZGAr251cJOdp05oEkygaML3UA3MO0PFRlP4u7clrjk/s640/9789750732201.jpg" width="409" /></a></div>
<br />
Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, öncelikle felsefeye sıfırdan girişe uygun bir kitap değil; onu baştan belirteyim. Daha çok biraz bilgisi olan ve benim gibi önceden depoladıklarını tazelemek isteyenlere uygun. Daha da önemlisi, Louis Althusser’in Maksist olduğunu unutmadan okumanız gerekiyor kitabı. Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş, hızlandırılmış kurs gibi ancak tarafsız bir kurs değil bu; Althusser, kendini tutamayıp Marksizm’i övüyor ve ne kadar iyi bir bakış açısı olduğuna inandırmaya çalışıyor okuru.<br />
<br />
Pek çok farklı konuya değinen bu kitabı her şeyi sorgulamayı unutmadan okuyun!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoufnc-hapuClg6Sw0Yqo0_6bewTMnmixkzc4UD_FKgLp5lAnUxVq-EppY2vOCjy46bwBUIWCSWZ5odxArptPhyphenhyphen9cHzv8U7ykeIez3yHeaDDjM6EHTb29fbkb-XX2AowacHCLyqJW4Gd4/s1600/imagenes_Althusser_825a5e92.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="360" data-original-width="640" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgoufnc-hapuClg6Sw0Yqo0_6bewTMnmixkzc4UD_FKgLp5lAnUxVq-EppY2vOCjy46bwBUIWCSWZ5odxArptPhyphenhyphen9cHzv8U7ykeIez3yHeaDDjM6EHTb29fbkb-XX2AowacHCLyqJW4Gd4/s320/imagenes_Althusser_825a5e92.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı:</b><br />
<br />
Felsefenin, daha genel anlamıyla düşünmenin yalnızca felsefecilere ya da entelektüellere bırakılamayacak kadar ciddi bir iş, bir mücadele alanı olduğuna inanan Althusser, meslekten felsefeci olmayanlar için bir “elkitabı” yazmayı çok uzun zaman düşünmüştü. İşte Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş bu uğraşın bir neticesidir. <br />
<br />
Fikirlerini hayranlık uyandıran çarpıcı bir netlikle dile getirir Althusser. Esas itibarıyla materyalist felsefenin temellerini, tarihsel gelişimini anlatmaktadır düşünür; ama bunu yüzyıllar boyu kendisini “felsefe” olarak tanımlayan, bu sayede de tüm alanı işgal eden idealist felsefenin ağır bir eleştirisiyle birlikte yaptığı için, alıntılarıyla, göndermeleriyle, satır aralarına serpiştirdikleriyle tüm bir felsefe tarihi de sunmaktadır. <br />
<br />
Kitapta ele alınan temalar Althusser’in düşünce sistematiğinin farklı unsurlarına, geçmişte uğraştıklarına veya gelecekte üzerinde çalışacaklarına bağlanır; örneğin ünlü “Devletin ideolojik aygıtları” tartışmasının nüvesi, ana hatları bu metinde ortaya konulmuştur.<br />
<br />
Althusser’in düşüncesiyle tanışmak için mükemmel bir fırsat!<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Filozof-Olmayanlar-Icin-Felsefeye-Giris/Louis-Althusser/Felsefe/Felsefe-Bilimi/urunno=0000000693614" target="_blank">Filozof Olmayanlar İçin Felsefeye Giriş - Louis Althusser</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Su<br />
Bu kitapla ne dinlenir: Sessizlik bazen iyidir!<br />
<br />Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-65729723669698210872017-09-10T06:00:00.000+03:002017-09-10T06:00:25.300+03:00Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru - Heinrich Böll<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru, yazarın Trenin Tam Saatiydi adlı kitabından sonra okuduğum ikinci kitabı oldu ve ne yazık ki bu kitabı yazarın ilk romanı kadar sevemedim. Hem konusu hem de kurgusu itibariyle "okunması gereken" ve fakat ne yazık ki insanı üzüp, çıldırtan bir kitap bu. Özellikle zavallı Katharina Blum'un başına gelenler sizde "olağan bir durum" etkisi yaratıyorsa, yıllar önce yazılmış bu kitap sizi daha da çarpacak demektir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgi9tNZuFzCXTQKMatMcl6xgdhRXuISpaMse-G8Gkp6NOH2JjFCMUHUEJsf63thtUpsf5ko0YHDtOZUKMZ3OuvqiQix0aKLk-ED97drH5QXxJLqGAejS98Ojzjr2D0R-3j57t_MBib9lo/s1600/Katharina+Blum%2527un+C%25CC%25A7ig%25CC%2586nenen+Onuru+-+Heinrich+Bo%25CC%2588ll.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgi9tNZuFzCXTQKMatMcl6xgdhRXuISpaMse-G8Gkp6NOH2JjFCMUHUEJsf63thtUpsf5ko0YHDtOZUKMZ3OuvqiQix0aKLk-ED97drH5QXxJLqGAejS98Ojzjr2D0R-3j57t_MBib9lo/s400/Katharina+Blum%2527un+C%25CC%25A7ig%25CC%2586nenen+Onuru+-+Heinrich+Bo%25CC%2588ll.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru, Katharina Blum'un bir anarşisti evine alması ve onun polisler yakalamadan kaçması ile hayatının zindan olmasını anlatıyor. Satış uğruna her türlü yalan haber ve sınırları olmayan karalamalar yazan bir gazete, bu gazeteyi inançla okuyan bir toplum ve kanunu kendi kurallarınca eğip büken bir polis kurumu ve yargı düşünün. Tüm bunların karşısında yıllarca çalışıp kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, işini kusursuz bir şekilde yapan ve bağımsız bir kadın olan Katharina Blum var. Okurken sinirlenmeden edemeyeceksiniz. Rahmetli Ahmet Cemal'in çevirisi enfes olsa da yazarın rapor aktarır gibi yazdığı bu kitap ne yazık ki pek edebi bir keyif vermedi bana. Yazarla ilk kez tanışacaksanız başka bir kitabını okumanızı tavsiye ederim. Keyifle!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiabL3Pfu-EcBVMWOB6dJ4dy0W8InNuJsvblMJzuUlLU3VV1Waf2zfjcGYcHzAaLepVGjf4Y1q7MElIN9LcHhkOLckkD6HO31IQPHYbzADiq77qNzMxA1ZED0S2_Ggi4Dd6J2cLlc-7z8/s1600/Katharina+Blum%2527un+C%25CC%25A7ig%25CC%2586nenen+Onuru+-+Heinrich+Bo%25CC%2588ll.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="347" data-original-width="520" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiabL3Pfu-EcBVMWOB6dJ4dy0W8InNuJsvblMJzuUlLU3VV1Waf2zfjcGYcHzAaLepVGjf4Y1q7MElIN9LcHhkOLckkD6HO31IQPHYbzADiq77qNzMxA1ZED0S2_Ggi4Dd6J2cLlc-7z8/s400/Katharina+Blum%2527un+C%25CC%25A7ig%25CC%2586nenen+Onuru+-+Heinrich+Bo%25CC%2588ll.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım yazısı:</b><br />
<br />İkinci Dünya Savaşı sonrası Alman edebiyatının en önemli temsilcilerinden Heinrich Böll, savaş dönemleri ve savaş sonrası yokluk yıllarındaki yurtsuzluk, işsizlik gibi konuları ve bunların yarattığı toplumsal ve ahlaki sorunları eserlerinde farklı yönleriyle işlemiştir.<br /><br />1974’te yayımlanan Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru ise, Böll’ün sorunların kaynağını kurulu düzende aramaya yöneldiği yapıtlarındandır. Kitap bir bakıma, Almanya’nın terörle yüz yüze geldiği, Baader-Meinhof’lu yılların ürünüdür. Tüm kişisel değerleri ayaklar altına alınan, hem yakın çevresi hem de tüm toplum karşısında savunmasız bırakılan Katharina Blum’un tek suçu bir anarşistin sevgilisi olmaktır. Böll, daha fazla satış uğruna yalan haber veren basına da, teröristleri izlerken antidemokratik yollara başvuran polis ve yargı mekanizmasına da acımasız eleştiriler yöneltir. Özel yaşam karşısında medyanın sorumsuzluğunu ve güvenlik güçlerinin bireysel özgürlükleri kayıtsızca çiğnemesini evrensel bir yaklaşımla ele alarak eleştirir.<br /><br />Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Katharina-Blumun-Cignenen-Onuru/Heinrich-Boll/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000064772" target="_blank">Katharina Blum'un Çiğnenen Onuru - Heinrich Böll</a><br /><br />Bu kitapla ne içilir: Sinirleri yatıştıran bitki çayı karışımı hiç fena olmaz.<br />Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://open.spotify.com/artist/7E3BRXV9ZbCt5lQTCXMTia" target="_blank">Olafur Arnalds</a><br /><br /></div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-61808993008245945582017-09-03T09:00:00.000+03:002017-09-03T09:00:04.043+03:00Çarın Laneti - Jasper Kent<a href="http://canlabirsene.blogspot.com.tr/2017/08/on-uc-yl-sonra-jasper-kent.html" target="_blank">On Üç Yıl Sonra</a>’nın ardından sabredemeyip, hemencecik okudum Çarın Laneti’ni. Rusya’dayız, yıl 1855. 40 yıllık barışın ardından yine savaş çıkmış. Dimitri Alekseevich Danilov’un karşısında ise yalnızca ordular ve silahlar değil, aynı zamanda 30 yıl önce babasının toprağa gömdüğünü düşündüğü canavarlar var…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijqV0z2AUfOlqWoFbShbAuupvOqwkAvOJ6kpRUje8y0nJTrZG_gQUKXT2Uqjkdu_SFolT7hW-XeY-oR8xHecMXI8DFrt1qnx8T-pIqH_XK6g4OX_MFUtm1xIK0ZuZ_z78Cnig_SBd5rRA/s1600/0000000404873-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijqV0z2AUfOlqWoFbShbAuupvOqwkAvOJ6kpRUje8y0nJTrZG_gQUKXT2Uqjkdu_SFolT7hW-XeY-oR8xHecMXI8DFrt1qnx8T-pIqH_XK6g4OX_MFUtm1xIK0ZuZ_z78Cnig_SBd5rRA/s400/0000000404873-1.jpg" width="288" /></a></div>
<br />
<br />
Lafı çok uzatmaya gerek yok diye düşünüyorum. Jasper Kent, gerçekten tarih ve fantastik elementleri birleştirmek konusunda büyük bir usta; Çarın Laneti’nde de bu apaçık ortada. Bence tek kusur, vampirlerinin diğer karakterleri kadar istikrarlı olmaması…<br />
<br />
Neden derseniz, bir anda insanüstü hareketler yapıp canavarlaşırken, bir anda çok insancıl olabiliyorlar. Mesela, güneşe çıkmadıkları takdirde ölümsüz yaratıklar, pek çok yara bereleri hemen iyileşiveriyor; vampirlerde alışık olduğumuz özellikler yani. Ancak son zamanlardaki ışıkta parlayan vampirlerin tersine, acımasız, duygusuz katiller. Biraz da bu yüzden çekici gelmişlerdi açıkçası; ben psikopat olduğum için değil, esas vampir efsanelerinin özüne sadık oldukları için. Ancak onları öldürmek isteyen Dimitri Alekseevich Danilov’u karşılarında bulduklarında bir ezik, bir tuhaf oluyorlar. Kendilerinden hiç beklenmeyecek şeyler yani!<br />
<br />
Dimitri demişken, kendisini hiç sevmediğimi de belirtmeden geçemeyeceğim. Babası Aleksei’yi epey özletti cidden. Aleksei, daha aklı başında, daha hisli bir adamken Dimitri’nin çocukça tavırları (ki 50 yaşında kitapta) asabımı bozdu.<br />
<br />
Sonuç olarak, ilk iki kitabı sevenler bunu da Dimitri’ye rağmen zevkle okuyacaklardır diye düşünüyorum.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7k71qL4k9jrXMDBPUz0eZGhmWuLSXERt05snY5NeOWlS7NBn8B1zhYSNYcUJwQjmuTu3IG2aKE3Vo1bhAaGkKr_3aBiAXWp8wMx3-09uv079_vb9I1fp98cnHKeqEOSMtQyin47vd_WU/s400/JASPER-KENT-300x214.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="214" data-original-width="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7k71qL4k9jrXMDBPUz0eZGhmWuLSXERt05snY5NeOWlS7NBn8B1zhYSNYcUJwQjmuTu3IG2aKE3Vo1bhAaGkKr_3aBiAXWp8wMx3-09uv079_vb9I1fp98cnHKeqEOSMtQyin47vd_WU/s400/JASPER-KENT-300x214.jpg" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı:</b><br />
<br />
Rusya, 1855. Otuz yıllık barış döneminin ardından Avrupa'da yeniden savaş rüzgârları esiyor. Kırım'da Sivastopol kenti kuşatılmış, kuzeyde Petersburg abluka altında. Ama dört bir yanda düşmanla savaşan Moskova'da, yaşlanan Çar'ın ölmesini ve kanındaki lanetin çocuklarına geçmesini bekleyen bir kişi var. Ülkeleri giderek gücünü yitirirken aralarındaki gizli bağdan habersiz bir erkekle bir kadın, ortak miraslarıyla hesaplaşmak zorunda. Tamara Komarova, Moskova'da vahşi bir cinayeti ortaya çıkarıyor ve bunun, 1812'den beri şehirde işlenen seri cinayetlerin sonuncusu olduğunu keşfediyor. Sivastopol'daysa Dimitriy Alekseyeviç Danilov, sadece İngiliz ve Fransız Müttefik ordularının silahlarına değil, babasının otuz yıl önce toprağın derinliklerine gömdüğünü sandığı vurdalak'lara karşı da direnmek zorunda kalacak.<br />
<br />
"Jasper Kent, Rus tarihi konusundaki engin bilgisi ve usta anlatımıyla, gerçekleri olağandışı bir vampir öyküsüyle harmanlayarak Rus İmparatorluğu'nun alternatif tarihini yazmayı sürdürüyor. XIX. yüzyıl Rus roman geleneğinin özünü yansıtan bu zengin ayrıntılarla örülü roman, vampir öykülerine meraklı olanların yanı sıra Rus edebiyatı tutkunları için de çok çekici."<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Carin-Laneti-3Kitap/Jasper-Kent/Edebiyat/Roman/Korku-Gerilim/urunno=0000000404873" target="_blank">Çarın Laneti - Jasper Kent</a><br />
<br />
<span style="background-color: white; color: #444444; font-family: Georgia, Times, serif; font-size: 16px;">Bu kitapla ne içilir: KAN tabii ki!</span><br style="background-color: white; color: #444444; font-family: Georgia, Times, serif; font-size: 16px;" /><span style="background-color: white; color: #444444; font-family: Georgia, Times, serif; font-size: 16px;">Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=l482T0yNkeo" target="_blank">AC/DC - Highway to Hell</a></span><br />
<br />
<br />Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-52728938591704307412017-08-27T02:43:00.000+03:002017-08-27T02:43:57.614+03:00Sis - Miguel de Unamuno<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
Sis, İspanya'nın dünyaya kazandırdığı ünlü isimlerden Miguel de Unamuno'nun okuduğum ilk kitabı oldu ve sanırım sonuncusu da olmayacak. Unamuno her şeyden önce hayli ilginç bir yazar. Sadece ilginç olduğu için ne az bir kez okunmalı diye düşünüyorum. Ancak Sis adlı yapıtı sadece ilginç olmakla kalmayıp birçok farklı konuya değişiniyor. Bu üstkurmaca roman aslında bir "fikirler romanı" ancak için de komedi, trajik bir aşk hikayesi ve birbirinden renkli karakterler içeriyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0zWCKH5F9DVy1a90JhPiVnpC4fhzAsxRHlOtTf7OTNuuCKoRJ5AG3Ua_vAvOj2L0BlgnN9nYJrxVewqPdSPmHt0aqez8UjcyKilxpWhwcpbS2B6Z57kADwSS9jyg1lBFLBlDpurF5I4c/s1600/9789750731969.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0zWCKH5F9DVy1a90JhPiVnpC4fhzAsxRHlOtTf7OTNuuCKoRJ5AG3Ua_vAvOj2L0BlgnN9nYJrxVewqPdSPmHt0aqez8UjcyKilxpWhwcpbS2B6Z57kADwSS9jyg1lBFLBlDpurF5I4c/s400/9789750731969.jpg" width="256" /></a></div>
<br />
Sis'in ana kahramanı Augusto hali vakti yerinde, işsiz güçsüz ve ancak ruhu da beyni de hiç de fena olmayan bie gençtir. Hikaye Augusto'nun Eugenia'ya aşık olmasıyla (ya da aşık olduğunu sanmasıyla) başlar. Ancak Augusto daha önce aşık olmamıştır ve ancak en yakın arkadaşı Victor ile (ki o da edebiyata yeni bir tür kazandırmakla uğraşmaktadır) aşk üzerine konuştuğunda kafasının biraz karıştığını görür. Gelin görün ki Eugenia başka bir adama sırılsıklam aşıktır ve ancak bu adam ne yazık ki Eugenia'nın da standartlarında değildir. Eugenia'nın mistik anarşist eniştesi ve tam bir eski kafalı olan halası da Augusto'nun dünyasına girmişlerdir artık. Ah bir de tabi Orpheus, o sevimli mi sevimli, insanın tek dostu olan köpek! Kitabın sonlarına doğru bir de Unamuno giriyor işin içine, Augusto ile ölüm üzerine konuşuyorlar. Sonra olanlar oluyor zaten... kitapta hayat ve insanlar üzerine çokça kafa yoracağınız onlarca paragraf var. Unamuno 1914'te yayınlanan bu romanıyla modernizmin ilk yapıtlarından birine imza atıyor. Herkes için müthiş bir okuma zevki yaratacağından emin değilim ancak sırf yazarla tanışmak için ille de okunur derim. Keyifle!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXFinRrinXgWqp6N69CKHmC-f5ndigkzzpPZ5J7HWF_h31JfwLcM6ZLapOr7PXwz09WZYP98afFVnxg352A1T0dzbcOhE80HWLVaFviKpUc5uYca6pbGaMrzIfuF7zu6nO2X0TxtBvt8Q/s1600/unamuno_miguel_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="343" data-original-width="420" height="326" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXFinRrinXgWqp6N69CKHmC-f5ndigkzzpPZ5J7HWF_h31JfwLcM6ZLapOr7PXwz09WZYP98afFVnxg352A1T0dzbcOhE80HWLVaFviKpUc5uYca6pbGaMrzIfuF7zu6nO2X0TxtBvt8Q/s400/unamuno_miguel_1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım yazısı:</b><br />
<br />Ne büyük acılar ne de büyük sevinçler öldürür insanları; bu yüzden bu acı ve sevinçler, küçük küçük değersiz şeylerden oluşmuş muazzam bir sisle sarılı gözükürler. Evet, işte hayat dediğin; bir sis olup olacağı! Hayat bir sistir.<br /><br />Şair García Lorca’nın, yurttaşı Miguel de Unamuno’yu “ilk İspanyol” diye nitelemesi, yazarın, eserlerinde İspanya insanının psikolojisi ve karakterini ustalıkla belirlemesinden gelir. Unamuno’ya göre hayat ölümlüdür ama sanat hayatı ebedîleştirir. Belki tek teselli de budur. Sis’in kahramanı Augusto Perez, bu teselli imkânına işaret etmektedir. Unamuno bir sabah kapısının açıldığını, içeri Perez’in girdiğini hayretle görür. Ve onu öldürmeye karar verir...<br /><br />Behçet Necatigil’in klasik çevirisiyle sunduğumuz Sis, Unamuno’nun başyapıtlarından. <div>
<br /></div>
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Sis/Miguel-De-Unamuno/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000687814" target="_blank">Sis - Miguel de Unamuno</a><br /><br />Bu kitapla ne içilir: Rakı!<br />Bu kitapla ne dinlenir: Bir şey dinlemeyin.</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-5494462787527310622017-08-20T09:00:00.000+03:002017-08-20T09:00:07.798+03:00On Üç Yıl Sonra - Jasper Kentİçinde vampir olan her şeye balıklama atlayan bir okur olarak (ki çoğu zaman hüsrana uğramama rağmen), bu yıl Jasper Kent’in ‘Danilov Quintet’ serisini okumaya geç bile kaldığımı düşünüyorum. <a href="http://canlabirsene.blogspot.com.tr/2017/04/oniki-jasper-kent.html" target="_blank">Oniki</a>, Kent’in yarattığı dünyayı okura tanıttığı, hem bilgilendirici, hem eğlendirici, hem de aslen kapkaranlık bir romandı. On Üç Yıl Sonra ise, adı üstünde, Oniki’den on üç yıl sonra geçiyor…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOyhr4MBJwvVKAx78Nuj3fXHiWAqCB4EHdDMTIeKxOof7BZiX-doxVZhn5q8amwd4GKvMkcDLBShRpcqmzcEw91hAoyxsbduHXI02X-6ytcK-EHRWcve2RI1dP3A4h87wP9xWvj-97ocQ/s1600/on-uc-yil-sonra-jasper-kent.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOyhr4MBJwvVKAx78Nuj3fXHiWAqCB4EHdDMTIeKxOof7BZiX-doxVZhn5q8amwd4GKvMkcDLBShRpcqmzcEw91hAoyxsbduHXI02X-6ytcK-EHRWcve2RI1dP3A4h87wP9xWvj-97ocQ/s640/on-uc-yil-sonra-jasper-kent.jpg" width="410" /></a></div>
<br />
Kent, yine yeni yeniden gerçekle kurguyu başarılı bir şekilde birbirinin içine yedirmiş. Oniki, biraz da bu yeni dünyayı, karakterleri okura iyice tanıtma kaygısıyla olsa gerek, yer yer aşırı yavaştı. Aynısını haliyle On Üç Yıl Sonra’dan da bekledim ama öyle birşey olmadı! Oniki’de tanıştığımız (sevmek, sevmemek olayını hiç karıştırmıyorum bile) Aleksei, On Üç Yıl Sonra daha yaşlı haliyle ancak yine iş karıştırma peşinde: Aleksandr’ı tahtından etmek isteyenlerin arasına karışmış bu sefer de…<br />
<br />
Tarih ve gerilimin (ki ben aşırı gerilirim, onu da söyleyeyim) karışımı zaten heyecan verici, ancak On Üç Yıl Sonra’da Jasper Kent’in her şeyi tam kıvamında tutması ve saçmalamaması. Parlayan vampirler yok, örneğin; Kent’in vampirleri tam olması gerektiği gibi sokakta denk gelseniz, “ahan da öldüm” diyeceğiniz türden. Diğer yandan, aradan o kadar zaman geçtiğini Aleksei karakterine de çok iyi yansıtmış mesela; Opriçniklerin garezine uğramış, insanın aklının almayacağı durumlar atlatmış bir adam olarak daha soğukkanlı fakat bir yandan da çocukları ile ilişkisinde ise pamuk gibi bir insan. Bu iki farklı uç aynı insanda bir araya gelince, hele ki Kent gibi bir yazarın elinde, çok tuhaf şeyler olabiliyor gerçekten…<br />
<br />
Vampirleri yine vampir yaptığın ve kayıtlarımıza biraz daha tarih bilgisi kattığın için sağol, Kent.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7k71qL4k9jrXMDBPUz0eZGhmWuLSXERt05snY5NeOWlS7NBn8B1zhYSNYcUJwQjmuTu3IG2aKE3Vo1bhAaGkKr_3aBiAXWp8wMx3-09uv079_vb9I1fp98cnHKeqEOSMtQyin47vd_WU/s400/JASPER-KENT-300x214.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="214" data-original-width="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7k71qL4k9jrXMDBPUz0eZGhmWuLSXERt05snY5NeOWlS7NBn8B1zhYSNYcUJwQjmuTu3IG2aKE3Vo1bhAaGkKr_3aBiAXWp8wMx3-09uv079_vb9I1fp98cnHKeqEOSMtQyin47vd_WU/s400/JASPER-KENT-300x214.jpg" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı:</b><br />
<br />
Yıl 1825. Rusya on yıldır barış içinde, Bonaparte çoktan ölmüş, istila tehlikesi kalkmış. Albay Aleksey İvanoviç hâlâ Çar I. Aleksandr'ı korumakla görevli ama korkacak bir şey yok. Fransızlar yenilmiş, Aleksey'in bir zamanlar önce omuz omuza, sonra karşı karşıya savaştığı o on iki canavar yaratık yok.<br />
<br />
Ne var ki Çar hiçbir zaman huzura erişemeyeceğini biliyor. Ordusunun içindeki ayaklanma hazırlıklarından haberi var; ama gerçek korkusu çok daha korkunç bir şeyden, kendisinin, ailesinin ve ülkesinin üzerine çöken bir lanetten kaynaklanıyor.<br />
<br />
Aleksandr, çok eskiden verilmiş bir sözü unutamıyor: kanla mühürlenmiş ve yüz yıl önce yerine getirilmemiş bir söz. Şimdi Romanov hıyanetinin kurbanı, kendisine ait olan şeyi istemek için geri döndü. Bunu öğrenmek Aleksandr'ın kanını donduruyor. Aleksey'e gelince, bir zamanlar değer verdiği, sevdiği her şeyi tehdit etmiş olan kötülük on üç yıl sonra sanki geri gelmiş gibi.<br />
<br />
Gerçek olaylarla fantezinin, dehşetle aşkın birlikte örüldüğü başdöndürücü bir tempo...<br />
<br />
"Tarihî roman ile kara fanteziyi inanılmaz bir tempoda bütünleştiren bir roman."<br />
The Times<br />
<br />
"Tolstoy'un ya da Pasternak'ın soyundan bir yazarın biraz da Dracula'nın yaratıcısı Stoker'la akrabalığından kaynaklanan müthiş bir fantezi."<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/On-Uc-Yil-Sonra-2-Kitap/Jasper-Kent/Edebiyat/Roman/Korku-Gerilim/urunno=0000000367630" target="_blank">On Üç Yıl Sonra - Jasper Kent</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: KAN! (şaka şaka; kırmızı şarap da kurtarır)<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=O2IuJPh6h_A" target="_blank">Muse - Time Is Running Out</a><br />
<br />
<div>
<br /></div>
Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-50235121620096165582017-08-14T00:27:00.000+03:002017-08-14T00:27:01.838+03:00Mr. Gwyn - Alessandro Baricco<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Mr. Gwyn Alessandro Baricco'nun okuduğum dördüncü kitabı oldu ve her kitabından sonra yazara daha çok hayran kaldığımı keşfettim. Özellikle bu kitap, okuduğum onca saçma ve boş kitaptan sonra bana o kadar iyi geldi ki, yine edebiyata şükrederken buldum kendimi. Bu kitap, o kitaplardan biri. Hani içinde kaybolup, kitap bittiğinde kendimizi tekrar ve çok daha iyi bir halimizle bulduğumuz kitaplardan... <div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOIyeFH-ZGa2SrFrtjVMKqCyqG1LwqGm-I1wTmfts8xcLTmtuS7tIqeawB5UjCOYNwqriJrfeY0hFQrGTjxDJN5kOpAeXxdbGZf0D90n60LfQgfZARr1GmQV6NLpZ3lh9vHVIUXmiJ8WE/s1600/9789750716072.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOIyeFH-ZGa2SrFrtjVMKqCyqG1LwqGm-I1wTmfts8xcLTmtuS7tIqeawB5UjCOYNwqriJrfeY0hFQrGTjxDJN5kOpAeXxdbGZf0D90n60LfQgfZARr1GmQV6NLpZ3lh9vHVIUXmiJ8WE/s400/9789750716072.jpg" width="256" /></a></div>
<div>
<br />Jasper Gwyn Londra'da yaşayan, gayet başarılı bir yazardır. Ancak bir gün artık yapmak istemediği elli iki şeyi listeler ve yazarı olduğu gazeteye bir sonraki yazısı olarak teslim eder. Bu listenin en sonunda artık kitap yazmayacağını da belirtmiştir. Aynı zamanda en yakın arkadaşı olan menajerinin ısrarlarına rağmen Mr. Gwyn artık kitap yazmamakta kararlıdır. Ancak bir süre sonra, zihininde kelimeler uçuşurken ne yapacağını bilemez hale gelir ve koca bir boşluğa düşer. Bir yazar acaba en başta neden bir yazar olur? Yazmak öyle keyfekeder bırakılabilecek bir şey midir? Peki bundan sonra Mr. Gwyn bu koca boşluktan kurtulmak için ne yapar? Eh asıl hikaye de burada başlıyor zaten. Bir kopyacı olmaya karar verir eski yazar. İnsanların portrelerini kopyalayacaktır artık. Bunun için hayli sıra dışı bir stüdyo tutar ve insanların, karşısında otuz küsür gün boyunca çırılçıplak ve hiçbir şeyle ilgilenmeden durmasını ister. Kitapta okuyacaklarınızın hepsi olağandışı şeyler ama bir o kadar da gerçekçiler. Londra'nın hem kaotik hem de sakin ortamında, birbirinden ilginç karakterlerle dolu, müthiş bir hikaye bekliyor sizi. Çok seveceksiniz eminim.<br /><blockquote class="tr_bq">
"Jasper Gwyn bir kişi değil, bir hikaye olduğumuzu öğretti bana. Kim bilir hangi serüvene dalmış bir insan olduğumuzu düşünürüz, bu çok basit bir serüven de olabilir ama asıl anlamamız gereken yalnızca o kişi değil, tüm hikaye olduğumuzdur. O kişinin yürüdüğü ormanız, onu aldatan kötü insanız, çevresindeki karmaşayız, geçen tüm insanlarız, nesnelerin rengiyiz, gürültüleriz. Anlayabiliyor musunuz?"</blockquote>
Şemsa Gezgin'in çevirisinin de enfes olduğunu belirtmem gerek, gerçekten su gibi akıcı bir kitap. Keyifle ve mutlaka okuyun derim!<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3tNUJ9SmtueQEpN_iGoAQrOtavibIMrQMfVyFa6h2pQcdZBnbFTesWOj-SAFvAlhMW-gz0Wjst3hakZkAhPUT9952R0utKriGCCQn75eVYUwsRfH6EK95dkScWaJuWjkdU1EIVC6BWZ4/s1600/Mr.+Gwyn+-+Alessandro+Baricco+1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="322" data-original-width="500" height="257" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3tNUJ9SmtueQEpN_iGoAQrOtavibIMrQMfVyFa6h2pQcdZBnbFTesWOj-SAFvAlhMW-gz0Wjst3hakZkAhPUT9952R0utKriGCCQn75eVYUwsRfH6EK95dkScWaJuWjkdU1EIVC6BWZ4/s400/Mr.+Gwyn+-+Alessandro+Baricco+1.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
Tanıtım yazısı:<br />
<br />Jasper Gwyn, Regent’s Park’a gitmek için izleyebileceği birçok yol arasından her zaman seçtiği caddede yürürken, ansızın hayatını kazanmak için her gün yaptığı işin artık ona kesinlikle uygun olmadığı duygusuna kapıldı. Bu düşünce daha önce de aklını kurcalamıştı, ama ilk kez bu kadar belirginleşiyor ve cazip geliyordu.<br /><br />Londra’da yaşayan yazar Mr. Gwyn bir gün birdenbire, yapmakta olduğu pek çok şeyi bırakmaya karar verir. Bunlar arasında yazmak da vardır. Birçok yazar gibi bir esinsizlik bunalımı yaşadığı için değil elbette. Amacı kimselerin yapmadığı bambaşka, büyülü bir sanat dalını gerçekleştirmektir.<br /><br />Yazar, yönetmen, müzisyen gibi birçok kimliği ve farklı duruşuyla Alessandro Baricco, bildiğiniz pürüzsüz, akıcı, usta işi dili, pırıltılı üslubuyla okuru Mr. Gwyn’in gizemli dünyasına taşırken, sorular takılıyor akıllara: Ayna’ya baktığımızda önce kendimizi mi görürüz yoksa yansımamızı mı? Biz mi kurguluyoruz kendi hayatımızı, yoksa sadece aktörleri miyiz?<br /><br />Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Mr-Gwyn/Alessandro-Baricco/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000432477" target="_blank">Mr. Gwyn - Alessandro Baricco</a><br /><br />Bu kitapla ne içilir: Ihlamur<br />Bu kitapla ne dinlenir: Yağmur sesi. Özellikle şu arkada sakin sakin çalsa çok güzel olabilir: <a href="http://rainymood.com/" target="_blank">Rainymood</a></div>
</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-64412316406350454892017-08-06T15:26:00.002+03:002017-08-06T15:26:35.179+03:00Leopar - Guiseppe Tomasi Di Lampedusa“Nereden başlasam, nasıl anlatsam” dediğim romanlardan biri oldu benim için Leopar. Guiseppe Tomasi Di Lampedusa, öyle dolu dolu anlatmış ki hikâyeyi, anlatmakla uğraşıp da her şeyi batırmadan kitabı alıp, birinin eline tutuşturup, “oku; lütfen oku!” diye haykırasım geliyor…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgucPv_cP5t2HPRj6SlvUykxMifp_5oHhd342Z_t6UjEmfsyU7oYOArJjR8e58AJbIDd6M0zyn_9H0vrmmVFI3Kk8sUuVamRBL1Q7I4Kb8WpqZlsLrqtLV4tRrbQxCEmOoyeRR0OCLQ3gk/s1600/leopar.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgucPv_cP5t2HPRj6SlvUykxMifp_5oHhd342Z_t6UjEmfsyU7oYOArJjR8e58AJbIDd6M0zyn_9H0vrmmVFI3Kk8sUuVamRBL1Q7I4Kb8WpqZlsLrqtLV4tRrbQxCEmOoyeRR0OCLQ3gk/s400/leopar.jpg" width="255" /></a></div>
<br />
Salina prensi Don Fabrizio, astronomiyle yakından ilgilenen bir adam olmasının da etkisiyle çevresindekilerin “egzantrik” olduğunu düşündüğü bir adam. Türünün son örneği olduğunu biliyor; evet, tacını oğluna devredecek ama bunu yaparken geleneklerin, duyarlılığının ona geçmiş olmadığının da haliyle farkında. En sevdiği yeğeni isyankârların arasına katılınca kalbi kırılıyor; içten içten hak verse de bulunduğu pozisyonu, kendi seviyesini kaybetmemek için yeğeni Tancredi’nin üst sınıftan bir adamın kızı Angelica ile evlenmesini ayarlıyor…<br />
<br />
Tancredi’nin aşağıdaki cümlesi, romanın düşündürdüklerini, hissettirdiklerini en kısa şekilde özetliyor aslında:<br />
<br />
<blockquote class="tr_bq">
“Eğer bir şeylerin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, değişmeleri gerekir.”</blockquote>
<br />
Leopar, yazarın bildiği şeyleri yazdığını da çok ama çok hissettiriyor. 1896 doğumlu Lampedusa, aristokrat bir aileden geliyor; yüzyıllar boyunca Sicilya’da yaşamış, aristokrat bir aileden. 1’inci Dünya Savaşı’nda yer almış bir adam olarak zamanını Avrupa ve Amerikan edebiyatı okuyarak ve bunları diğer entelektüellerle Palermo kafelerinde tartışarak geçiriyor…<br />
<br />
Belki doğruyum, belki yanlışım, bilmiyorum ama bana biraz İtalya’nın Fitzgerald’ı gibi geldi Leopar. Lampedusa, hali vakti yerinde olanların, parasızların aklına bile gelmeyecek dertlerini ele alırken, bir yandan da o zamanki politik, ekonomik ve sosyal yapıyı gözler önüne seriyor. Ve gösteriyor ki o zamandan bu yana değişmeyen bir şey var: insanların ne pahasına olursa olsun ölümsüzlüğü kovalayışı…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj28U7pqrMLcoz8ZaN7356rTrL5EwCv-j_rbzIJAIY4WL4ZeU29XIlrjMkied5zdnc4anQaYvJtXtAj3qLMj3gpUzLZXWUX4tLiqARlt8f1Y1RagWxPHNfr7jPouc2CLbcmWcS6m-bu00M/s1600/Giuseppe+Tomasi+Di+Lampedusa.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="196" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj28U7pqrMLcoz8ZaN7356rTrL5EwCv-j_rbzIJAIY4WL4ZeU29XIlrjMkied5zdnc4anQaYvJtXtAj3qLMj3gpUzLZXWUX4tLiqARlt8f1Y1RagWxPHNfr7jPouc2CLbcmWcS6m-bu00M/s320/Giuseppe+Tomasi+Di+Lampedusa.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı: </b><br />
<br />
Bazı eleştirmenler, Leopar’ın yalnız İtalyan değil, dünya edebiyatının bir başyapıtı, 20. yüzyılın en önemli romanlarından biri olduğunu ileri sürer. Roman, Sicilya’da Bourbon Krallığı’nın çöküş yıllarında soylu bir ailenin, özellikle de ailenin reisi Prens Fabrizio Salina’nın yaşamöyküsünü anlatır. 70 yaşına gelmiş, ilginç özellikleri ve uğraşları olan Fabrizio Salina, soylulara özgü dünyanın çöküşüyle birlikte yavaş yavaş ilerleyen kendi çöküşünü de hüzünle yaşar. Israrla sürdürdüğü geleneklerin, içine kapandığı görkemli dünyayı oluşturan öğelerin sessizce kayıp gittiğini, dönüşü olmayan sonun yaklaşmakta olduğunu gözler. Ne var ki, arkadan cıvıl cıvıl bir kuşak gelmekte, onun vaktiyle yaşadığı tüm duyguları, tüm heyecanları başka bir dekor içinde, başka koşullar altında onlar da tüm yoğunluğuyla yaşamaktadır. Bir yolculuk sırasında rahatsızlanarak, denize bakan bir otel odasında dinlenmeye çekilen prens, mumun alevinin sönmek üzere olduğunu sezinler. Hayatının muhasebesini yapar ve, “Her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak her şeyi değiştirmeliyiz,” diye düşünür. Luchino Visconti’nin 1963’te beyazperdeye uyarladığı Leopar, sinema tarihinin başyapıtlarından biri olarak da anılmaktadır. <br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Leopar/Giuseppe-Tomasi-Di-Lamped/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000064685" target="_blank">Leopar - Guiseppe Tomasi Di Lampedusa</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Viski<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=b6od8PrDP2Y&list=RDb6od8PrDP2Y#t=25" target="_blank">The Talented Mr. Ripley Soundtrack'i</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-72138617306412158462017-07-30T06:30:00.000+03:002017-07-30T06:30:05.953+03:00Cicim - Colette<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />Cicim Colette'in okuduğum ilk kitabı ve açıkçası bu zamana kadar neden okumadım diye düşünmeden edemedim. Özellikle Cicim'i nasıl oldu da kaçırdım hala aklım almıyor. Ama işte, okunacak kitaplar ömrünüzden fazla olunca yapacak bir şey yok. Neyse, gelelim kitaba. Bu zamana kadar neredeyse her üçlemede zengin yaşlı erkek, onun eşi ve üçlemenin tuzu biberi genç kadın okuduk ya hep, bu kitapta durumun tam tersi var. Ellilerinde kibar ve zengin bir eski fahişe, yirmilerinin en güzel çağında yakışıklı bir genç adam ve güzel mi güzel bir genç kadın. Kafanızda oturmadı değil mi? Oturacak merak etmeyin.<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiABA95AfLgRPQMbl9ScuFkjM8Rpo8YflFnBZ-a5FuLzn2BojHdwNPKKSLv8cOXacEVNkf-c4XpMjx4zcvpp3raxRi1E_rGRpr3YUZQ5EPBccLGOTcx9hOiItXwSj86E_iO3XxV06D6Mv0/s1600/Cicim+-+Colette+2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiABA95AfLgRPQMbl9ScuFkjM8Rpo8YflFnBZ-a5FuLzn2BojHdwNPKKSLv8cOXacEVNkf-c4XpMjx4zcvpp3raxRi1E_rGRpr3YUZQ5EPBccLGOTcx9hOiItXwSj86E_iO3XxV06D6Mv0/s400/Cicim+-+Colette+2.jpg" width="256" /></a></div>
<div>
<div>
<br /></div>
<div>
Cicim'i Colette öyle bir betimlemiş ki böylesi güzel bir adamı kafamda canlandıramadım bir türlü. Yani zihnimdeki adamlar Colette'nin Cicim'i ile asla kıyaslanamayacak gibi geldi bana hep. Böyle bir genç adam yani... Lea ise hali vakti yerinde, hayatından memnun, hizmetçileri ve geride bıraktığı genç sevgilileriyle ve elbette Cicim'le birlikte tanıdığımız güzel, ellilerinde bir kadın. Hayatının son 6 yılını Cicim'le birlikte güle oynaya geçirirken birden Cicim'in evleneceği duyulur. Lea bu duruma elbette gülüp geçer, nasılsa Cicim'den çok vardır. Ancak Cicim güzel ve genç bir kadınla evlendiğinde her şey değişir. Bambaşka bir aşk hikayesi bu. Colette'in betimlemelerine hayran kalırken bir yandan da dönemin insan ilişkilerine, aşka, paraya ve mertliğe farklı açılardan bakacak, insanları daha iyi tanıyacaksınız. Küçücük bir kitap bu ve bir okuyuşta biter ama şüphesiz aklınızda kalacak. Azra Erhat'ın çevirisi ise gayet başarılı. Keyifle okuyun.</div>
<div>
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnCmprzUAN9lWltmIyICNmrDlZP7UICGfw4gQ_jp5p_iwea5PTn3LOrQbRJMu76FX5JenIe3Ft5DNU1vV8-KQowT0poe_1ng7VbJyysLnZWEfqvaKn2oV34hl9DIfa5RYuoKakUeipI64/s1600/Cicim+-+Colette+1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="290" data-original-width="500" height="231" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnCmprzUAN9lWltmIyICNmrDlZP7UICGfw4gQ_jp5p_iwea5PTn3LOrQbRJMu76FX5JenIe3Ft5DNU1vV8-KQowT0poe_1ng7VbJyysLnZWEfqvaKn2oV34hl9DIfa5RYuoKakUeipI64/s400/Cicim+-+Colette+1.jpg" width="400" /></a></div>
<div>
<div>
<div>
<div>
<br /></div>
<div>
Tanıtım yazısı:<br /><br />Colette’in romanları, içerik ve üslup olarak, “eskimeyen” ender örneklerdendir. Yazar, Cicim’de, gene bir üçlü çevresinde insanların dünyasını keşfe çıkar. Colette’in roman dünyasında özel bir yeri olan genç kadın ile genç erkek arasındaki “aşılmaz engel”, bu kez karşımıza orta yaşlı eski bir kibar fahişe olarak çıkar. Cicim, yayımlandığı zaman, hem teması ve betimlediği çevre, hem de Cicim’in kimliği üzerinde yoğunlaşan söylentiler (Cicim’in, yazarın aşk yaşadığı üvey oğlu Bernard de Jouvenal olduğu söylentileri) yüzünden dönemin okurlarını şaşırtmış ve sarsmıştır. Colette, yaşlı erkek, yaşlı kadın ve genç metresten oluşan klasik üçlüyü Cicim’de tersine çevirirken, toplumsal olduğu kadar yazınsal bir geleneği de yıkmakta ve bu yeni üçlü ilişkide insanın ruhuna ve etine bambaşka bir açıdan bakmaktadır. Bir kara sevdanın hüzünlü bir alayla anlatıldığı Cicim, bir yazarı nesiller boyu tekrar tekrar okutan yazınsal gücün de en yetkin örneklerinden biridir.<br /><br />Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Cicim/Colette/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000064223" target="_blank">Cicim - Colette</a><br /><br />Bu kitapla ne içilir: Şampanya. Net. Belki rose de içilebilir eğer seviyorsanız. Bir de yanına kremalı çilek ister, çikolatalı da olabilir tabi. <br /><br />Bu kitapla ne dinlenir: Biraz klasik biraz heyecanlı: <a href="https://open.spotify.com/artist/1WPcVNert9hn7mHsPKDn7j">Edith Piaf</a></div>
</div>
</div>
</div>
</div>
</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-2105109668748007032017-07-23T09:00:00.000+03:002017-07-23T09:00:25.568+03:00Usta ile Margarita - Mihail BulgakovBüyülü Gerçeklik, Gabriel Garcia Marquez ve Isabel Allende nedeniyle benim hep Şili, Kolombiya taraflarıyla bağdaştırdığım bir olgu oldu. İlerleyen yıllarda Haruki Murakami gibi yazarları da keşfedince dünyanın farklı yerlerinde de olduğunu gördüm tabii ama benim için genelde aşırı gerçekçi, gri ve iç karartıcı olan Rus Edebiyatı’ndan böyle birşey beklemezdim, ne yalan söyleyeyim… Okumaya çok geç kaldığım, Mihail Bolgakov’un Usta ile Margarita’sı bunun da dahil olduğu pek çok açıdan güzel bir sürpriz oldu benim için…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWeMV7QNwQ_dO3sLVGVvw14UJwFKSDSkjaP22_x086m4fWVy3yxclB_S0LvpEKxbiteW-5XMeUBKhyB_K5FBFh4xUKan9MTb4rpwfFahIxOrHQxWXjBDis6P97OWp-fEAmibdjKBjicb0/s1600/usta-ile-margarita-kitap.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhWeMV7QNwQ_dO3sLVGVvw14UJwFKSDSkjaP22_x086m4fWVy3yxclB_S0LvpEKxbiteW-5XMeUBKhyB_K5FBFh4xUKan9MTb4rpwfFahIxOrHQxWXjBDis6P97OWp-fEAmibdjKBjicb0/s640/usta-ile-margarita-kitap.jpg" width="408" /></a></div>
<br />
Harry Potter’ın bile Rusya’da yasaklanan kitaplar arasında olduğu da göz önünde bulundurulunca, 1930’ların Moskova’sını tiye alan, Şeytan’ın şehre indiği ve hatta kendisini kara büyücü olarak tanıttığı Usta ile Margarita’nın da yasaklanmasına hiç şaşırmıyor insan. Puro içen kedi Behemoth, onun Ustası, kara büyücü Profesör Woland, bir şairin migrenini kendine dert eden İsa derken “Allahım, neredeyim ben?” derken buldum kendimi. Ama “çıkarın beni buradan” şeklinde değil, “burası çok heyecanlıymış; hadi biraz daha gezelim!” şeklinde. Neden derseniz de, içinde tek bit kitapta toplanmayacak pek çok şey var: Şeytan, İsa, esprili bir kedi, talihsiz aşk, seks…<br />
<br />
Hepsinden ilginci de içinde ‘allahless’lık olmasıydı bana göre. Yasaklanmış olsun, olmasın, o zamanlarda karakterlerin Allah hakkında kötü konuştuğu, inançsızlığı övdüğü bir kitap yazmak çok büyük cesaret. Bir barda biranızı içerken bir edebiyat dergisi editörü ve şairin sohbetine kulak verdiğinizi düşünün… İsa’yı yüceltmek yerine onunla ilgili tüm hikâyelerin uydurma olduğunu, aslında öyle birinin olmadığını gösteren şiirler isteyen bir editörle karşılaşabileceğiniz aklınızın ucundan geçer mi?<br />
<br />
Usta ile Margarita, başka bir boyuta geçmişsiniz hissi veriyor, evet. Ancak bir yandan da ayaklarınız sıkı sıkı yere basıyor çünkü insanların ne kadar kolay bir şekilde açgözlü oluverdiğini, hemen bir diğerini küçümsemeye yöneldiğini, bazen etrafımızda olan bitenleri gerçekten göremediğimizi ve görsek de inanamayıp, kendimizi kandırmaya devam ettiğimizi gözler önünde seriyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUyyclRa3FtHDumu4ZdKPenMTFUDeXJCpKmUiS43qmtjM0mOftF5q_l1o9M85i3AVLSFiLhvSCow7MnFdOparfCHC-RBvliplDrrAYXXcvaX67mdZ63fY5mp0az_SJN8cGdTxnUPp__40/s1600/mihail-bulgakov.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="192" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUyyclRa3FtHDumu4ZdKPenMTFUDeXJCpKmUiS43qmtjM0mOftF5q_l1o9M85i3AVLSFiLhvSCow7MnFdOparfCHC-RBvliplDrrAYXXcvaX67mdZ63fY5mp0az_SJN8cGdTxnUPp__40/s320/mihail-bulgakov.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı:</b><br />
<br />
Acımasız bir sistem eleştirisini derin bir felsefi tartışmaya dönüştürerek insan kadar eski iyi-kötü tartışmasını irdeleyen Usta ile Margarita, iki ayrı öyküyü yan yana getirir. Bunlardan biri XX. yüzyılda Moskova’da, diğeri Pontius Pilatus’un 26-36 yılları arasındaki valiliği döneminde Yahuda’da geçer. Romanın başkişisi, Prof. Woland kılığına girmiş olan Şeytan’dır. Moskova’ya inen Şeytan, seçkin aydın çevrelerinin ikiyüzlülüğünü ve yozluğunu gözler önüne seren çılgınca oyunlara başvurur. Onun karşısındaysa akıl hastanesine kapatılan, baskı altındaki bir romancı, yani “Usta” vardır...<br />
<br />
Mihail Bulgakov’un ancak ölümünden yirmi altı yıl sonra, üstelik katı bir sansürden geçerek yayımlanabilen dev romanı Usta ile Margarita, XX. yüzyıl edebiyatının başyapıtları arasında yer alır. Keskin yergili bir mizahla dolu fantastik bir roman olan Usta ile Margarita’yı, SSCB döneminde kitaptan çıkarılan seksen sayfayı da içeren eksiksiz çevirisiyle sunuyoruz.<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Usta-ile-Margarita/Mihail-Bulgakov/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000147509" target="_blank">Usta ile Margarita - Mihail Bulgakov</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Cin tonik<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://www.youtube.com/watch?v=7_WWz2DSnT8" target="_blank">Tchaikovsky</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-82387552148019751372017-07-16T06:30:00.000+03:002017-07-16T06:30:02.127+03:00Korkmuyorum - Niccolo Ammaniti<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="" style="clear: both; text-align: left;">
Korkmuyorum, <a href="http://kitaplikkedisi.com/projeler/olmeden-okumaniz-gereken-1001-kitap-listesi/">Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitap</a> listesinde yer aldığı için dikkatimi çeken bir kitap oldu. Niccolo Ammaniti'nin ismine daha önce hiç bir yerde rastlamamıştım ve bu liste olmasa kim bilir ne zaman rastlayacaktım bilemiyorum. Ancak iyi ki böyle bir liste var ve iyi ki bu listedeki kitapları okumaya giriştim. Aksi halde Ammaniti ile tanışamayacaktım. Bu kısacık roman elinize aldığınız gibi bitiverecek ancak etkisi çok daha uzun sürecek romanlardan.<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBUFWIygKBEqBwp2D64YllY6t_p1jXJ1pGqSXbRW-Uqd0_GjI5O1z_kf6rqaCo7k9IyH_3mD4VQ2pS5kU91NJDABwarwyIMk8U-Y-4Wibsu3lYQi2D1uzv2zy779lwNmrXSkK75p5xqcw/s1600/Korkmuyorum+-+Niccolo+Ammaniti.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="936" data-original-width="600" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgBUFWIygKBEqBwp2D64YllY6t_p1jXJ1pGqSXbRW-Uqd0_GjI5O1z_kf6rqaCo7k9IyH_3mD4VQ2pS5kU91NJDABwarwyIMk8U-Y-4Wibsu3lYQi2D1uzv2zy779lwNmrXSkK75p5xqcw/s400/Korkmuyorum+-+Niccolo+Ammaniti.jpg" width="256" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Korkmuyorum İtalya'nın prestijli ödüllerinden Viareggio-Repaci'yi kazanmış ve otuzdan fazla dile çevrilmiş bir kitap. Çocukların masum dünyası ve büyüklerin maddi dünyası arasındaki çarpışmayı enfes bir şekilde anlatıyor. Kazananı olmayan bu öyküde Ammaniti hem betimlemeleri hem de yarattığı karakterleriyle okuru avucunun içine alıveriyor. İtalya'nın köylerinde geçen her hikayeye neden bilmiyorum bayılıyorum ve bu kitap da bir istisna olmadı. Yazarın yarattığı bu dünyada sıcak ve doğa da başlı başına bir karakter olarak karşınıza çıkacak; siz de o köyde çocuklarla birlikte büyüyeceksiniz. Mutlaka okuyun derim. Keyifle!</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEice9Q4r4QLXqnHTRZcx_0gtWM369_5F7e6b4FZArb6ydcIvbprJbgWVZ3mqGnv6Wrgq_hnxOZjz6eznmOQpGUn_fJsAfNBOfr-kQE6u1O9UdQdL91wZRuxwS_-2VjVvg4qaiJEifVUux8/s1600/Ammaniti_by-Simona-Caleo-UberAura.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="533" data-original-width="800" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEice9Q4r4QLXqnHTRZcx_0gtWM369_5F7e6b4FZArb6ydcIvbprJbgWVZ3mqGnv6Wrgq_hnxOZjz6eznmOQpGUn_fJsAfNBOfr-kQE6u1O9UdQdL91wZRuxwS_-2VjVvg4qaiJEifVUux8/s320/Ammaniti_by-Simona-Caleo-UberAura.jpg" width="320" /></a></div>
<br />Tanıtım yazısı:<br /><br />İtalya'nın güneyinde küçük bir sınır köyü. Yoksulluğun alt sınırındaki bu yerde kavurucu bir yaz yaşanmaktadır. Bütün gün tarlalarda oynaya yaşları beş ile on iki arasında değişen çocuklardan biri de Michele'dir. Yapılan bir yarışta sonuncu olan Michele, terk edilmiş bir evi keşfetme cezasına çarptırılınca o evde kimselere anlatamayacağı korkunç bir sırla karşılaşır. Bu sır, onun çocuk dünyasının canavarlar ve hayaletlerle dolu fantezileriyle birleşince ortaya rahatsız edici bir öykü çıkar. Sağduyusu ve sadakat anlayışıyla ailesine duyduğu sevgi arasında bocalayan Michele, acıklı ve ürkütücü bir öykünün parçası olurken, çocukların saf dünyasıyla büyüklerin para üzerine kurulmuş dünyası da birbiriyle çarpışır. Korkmuyorum'u az rastlanır bir betimsel duyarlıkla işleyen, Michele'nin çocuk dünyasını ve bu dünyanın zengin fantezilerini son derece ustaca ortaya koyan Niccolo Ammaniti, doğanın ve insanın güzellikleriyle çirkinliklerini, bu güzellik ve çirkinliğin yarattığı zıtlığı, yine doğanın öğelerini kullanarak farklı metaforlarla anlatıyor.<br /><br />Buradan satın alın: <a href="http://www.idefix.com/Kitap/Korkmuyorum/Niccolo-Ammaniti/Edebiyat/Roman/Dunya-Roman/urunno=0000000138956">Korkmuyorum - Niccolo Ammaniti</a><br /><br />Bu kitapla ne içilir: Enfes bir İtalyan kokteyli hem yaza hem kitaba yakışır: <a href="http://www.jamieoliver.com/drinks-tube/recipe/bellini/#pM962qzA0MMYfE7u.97">Bellini</a><br /><br />Bu kitapla ne dinlenir: Yaz için daha oynak bir şey istediysem de kitap hep kendine çevirdi müzikleri. En güzeli <a href="https://www.youtube.com/watch?v=d9gQEuuLx4E">klasik</a>.</div>
Elif Durmazhttp://www.blogger.com/profile/06653466936560864136noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1318849536695518004.post-31010450334508919232017-07-09T21:01:00.000+03:002017-07-18T21:01:39.746+03:00Bir Aile Romanının Sonu - Peter NadasBir Aile Romanının Sonu’nun ince bir kitap gibi görünmesine aldırmayın; her kelimesinin, cümlesinin, paragrafının, sayfasının dikkatle, tam konsantrasyonla okunması gereken bir kitap. Simon’ın annesi vefat etmiş, babası ise memlekete karşı suç sebebiyle hapsi boylayınca anneannesi ve dedesiyle yaşamaya başlamış. Onlar da vefat edince, vatan hainlerinin çocuklarının kaldığı bir yetimhanede bulmuş kendini. E anlatıcı da bu küçük çocuk Simon’ın ta kendisi olunca ne kronolojik sıra bekleyin, ne de çok fazla mantık…<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGGn4GQI_sV8FKWxHXHtwuufsUY64J5fscaGdl5awzKBRbLV_y-wX3iyKrOa-jo-h4reiOR5nDnMHW_IUJT8sov-DXvZoEz1uZF5oDs6kYWgqc73KtPatko4wDDLxmXQz5siD8zG4SCag/s1600/bir-aile-romaninin-sonu.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGGn4GQI_sV8FKWxHXHtwuufsUY64J5fscaGdl5awzKBRbLV_y-wX3iyKrOa-jo-h4reiOR5nDnMHW_IUJT8sov-DXvZoEz1uZF5oDs6kYWgqc73KtPatko4wDDLxmXQz5siD8zG4SCag/s640/bir-aile-romaninin-sonu.jpg" width="408" /></a></div>
<br />
Peter Nadas’ın kendi hikâyesini biraz kurcalayınca gördüm ki Bir Aile Romanının Sonu çok içten, çok yaşanmışlıktan, birebir deneyimlemişlikten gelmiş bir hikâye. Peter Nadas’ın annesi, o daha küçükken vefat etmiş. Babası 1958 yılında intihar ettikten sonra ise Nadas ve abisi yetim kalmış… Yıllarca toplanmış bu yaşanmışlıkları küçük bir çocuğun ağzından aktarınca da böyle bir nefesi daralıyor insanın okurken. Aradaki tebessümler de göz yaşıyla karışık gelebiliyor.<br />
<br />
Simon’ın anılarının çoğu kendisine dedesi tarafından anlatılıyor. 1. Dünya Savaşı’nda asker olmasına ve 2. Dünya Savaşı’nda da yer almasına rağmen dedesinin hikâyeleri çok daha gerilere de gidiyor. Museviliğe inancını kaybeden dede, erkek kardeşiyle sıklıkla dini konular hakkında tartışıyor ve aile gelenekleriyle, ta İsa’ya kadar geri giden, kendi dedesinin ona anlattığı hikâyelerle gurur duyuyor.<br />
<br />
Bir Aile Romanının Sonu, okura çocukluğun saflığını, hafızanın bükülüp eskiyebilen birşey olduğunu, hayatın karmaşıklığını ve insanların neyi neden yaptığını sorgulatıyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6tDPO7QVoRoWLK-Tju2aCVKRZjPsPkiuMP_qVQtS813AOfG8N8tGFkOGte4HN_xwTgEgs5Cl6Cn3JJO7_pcDBLNBM454kAhhNe3XSxogeUznXu8xG-MSaEoN8ZLWoOBoCXiHD0b2tNxg/s1600/peter-nadas.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="192" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6tDPO7QVoRoWLK-Tju2aCVKRZjPsPkiuMP_qVQtS813AOfG8N8tGFkOGte4HN_xwTgEgs5Cl6Cn3JJO7_pcDBLNBM454kAhhNe3XSxogeUznXu8xG-MSaEoN8ZLWoOBoCXiHD0b2tNxg/s400/peter-nadas.jpg" width="400" /></a></div>
<br />
<b>Tanıtım Yazısı: </b><br />
<br />
Péter Nádas’tan sıra dışı bir aile destanı, masallar ve efsanelerle örülü olağanüstü bir kurgu.<br />
<br />
1950’lerin Macaristan’ında annesi ölmüş, babası vatana ihanetle suçlanan, büyükannesi ile büyükbabası tarafından yetiştirilen bir çocuk: Simon. Bu iki koruyucusunun da ölümünün ardından bir gün yetkililer tarafından belirsiz bir kuruma bırakılan Simon, “aile romanı”nın içinde kayboluyor. Büyükannesiyle ilişkisi ile komşu çocuklarla oynadığı oyunlar, babasının gece yarıları yaptığı gizli ziyaretler ile büyükbabasının aile geçmişiyle ilgili anlattığı hikâyeler... Buhranlı zihninin ağlarından süzülürken birbirine karışan anıları, etrafını saran yabancılaşma ve ihanet döngüsüne dair karanlık bir tanıklık niteliği taşıyor.<br />
<br />
Bir Aile Romanının Sonu, bir ailenin, hatta bir toplumun duygusal gerilimleri ile güvensizliklerini okura aktarmaktan çekinmeyen, cesur bir hikâye. Nádas’ın bu çarpıcı ilk romanı, şimdi Gün Benderli’nin bir o kadar çarpıcı çevirisiyle Türkçede.<br />
<br />
Buradan satın alın; <a href="http://canyayinlari.com/Kitaplar/roman/18002/bir-aile-romaninin-sonu" target="_blank">Bir Aile Romanının Sonu - Peter Nadas</a><br />
<br />
Bu kitapla ne içilir: Milkshake<br />
<br />
Bu kitapla ne dinlenir: <a href="https://youtu.be/hEoU2rmveys" target="_blank">Sezen Aksu - Küçüğüm</a>Zimlicioushttp://www.blogger.com/profile/06612760509201273857noreply@blogger.com0