Olayımız şu: Stella ve Martin çifti, kitabın başlarında nedenini bilmediğimiz bir şekilde oturdukları binanın çatısına çıkarlar. Ve Stella aşağı düşer. Görgü tanıklarının bazıları kavga ettiklerini düşünür ancak bir noktada kucaklaştıklarını hepsi görmüştür. Tabii polisin ve pek çok insanın aklındaki soru şu: Martin, Stella'yı itti mi?
Öncelikle şunu belirtmem lazım; Stella Düşerken, konusal olarak olmasa da yapısal olarak bana başından itibaren çok sevdiğim Marquez'in en sevdiğim kitabı Kırmızı Pazartesi'yi hatırlattı. Kırmızı Pazartesi'de Santiago Nasar'ın öldürüleceğini en başından nasıl biliyorsak Stella Düşerken'de de Stella'nın öldüğünü ve nasıl öldüğünü en başından biliyoruz. Ve yine Kırmızı Pazartesi'de olduğu gibi Stella Düşerken'de de olayların ayrıntıları, nedeni ve niçini kitabın ilerleyen bölümlerinde ortaya çıkarak en sonunda tamamen anlaşılıyor. Tamamen anlaşılıyor demek de yanlış aslında; 'biraz aydınlanıyor' desek daha doğru çünkü Stella'nın düşüşündeki neden başta tahmin ettiğiniz nedenler olmayacak büyük ihtimalle.
Hikaye, Stella'nın birlikte olduğu ve çatıda onunla olan Martin, Stella'nın ilk kocasından olan kızı Amanda, Stella'ya aşık olan ihtiyar Alex ve dedektif Corinne tarafından anlatılıyor. Arada Stella'nın bölümleri ve görgü tanıklarının ifadeleri de var. Ve hatta bölüm bölüm Stella ve Martin'in sigorta şirketi için çektikleri videodan bölümleri de görebiliyoruz. Sanırım ölen o olduğu içindir, ben en başından beri inanılmaz bir sempati duydum Stella'ya ve Martin'i suçladım durdum ölümü için. Hatta kadını çatıdan ittiğine emindim bile diyebilirim. Stella'yla ilişkisi başlayana kadar abartı bir 'playboy' olduğunu, Amanda'yı hiç sevmediğini, hatta Stella'dan olan kızı Bee'yi bir canavar gibi gördüğü de buna eklenince hiç ama hiç hoşlanmadım adamdan. Tabii kitap ilerledikçe keşfettim ki kitaptaki tüm karakterler (ki insanın içimi en çok sızlatan küçük Amanda'nın durumu oldu) ayrı manyak.
Biraz karanlık, hafiften kafa karıştırıcı, insanların içindeki pislikleri suratınıza vura vura ortaya koyan bir roman arayanlara şiddetle tavsiye ediyorum.
Tanıtım Yazısı:
Oslo'da sıcak bir yaz akşamı, Martin, Stella'yı her zamanki tehlikeli oyunlarından birine davet eder. Dokuz katlı bir binanın çatısında bir denge hareketi yapacaklardır. Çatının kenarında yürürlerken Stella sendeler, bir an Martin'in kolları arasında kalır, sonra dehşet içindeki izleyicilerin çığlıkları arasında aşağı düşer. Martin Stella'yı kurtarmaya çalışmış mıdır, yoksa düşmesine göz mü yummuştur? Stella'nın öyküsünü kızı Amanda, dostu Axel ve Martin'in ağzından dinleriz: Kıskanç bir eş, tutkulu bir sevgili, melek gibi bir hemşire, özverili bir anne ve ardında bir sır bırakan bir kadın. Stella Düşerken, İsveçli film yönetmeni Ingmar Bergman'la Norveçli oyuncu Liv Ullman'ın kızı Linn Ullmann'ın ikinci romanı. Stella Düşerken'de gizemli bir yaşamın tanıklıklarını sunuyor okuyucuya. Stella'nın yaşamı, geride bıraktığı yakınlarının anlatımında yeniden kurgulanıyor. Bir aşk öyküsü mü? Polisiye bir serüven mi? Bir yaşam bulmacası mı? Karar, okuyucunun.
Buradan satın alın; Linn Ullmann - Stella Düşerken
Bu kitapla ne dinlenir: Lostprophets - Rooftops
Bu kitapla ne içilir: Şampanya
0 comments:
Post a Comment