Bu sene Gece Yarısı Çocukları ve Burma Günleri'nin ardından Küçük Şeylerin Tanrısı ile de kendimi biz kez daha Hindistan'da buldum. Şimdiye kadar ilgimi bile çekmemiş olan bir ülke hakkında üç kitaba dayanarak genelleme yapmak yanlış olacak belki ama şu tespitimin doğru olduğuna yüzde 99,9 eminim: Hindistan, içerisinde çok fazla acı, çok farklı karakterler, peri büyüsü yanında kara büyü ve büyü kadar insanın suratına Osmanlı tokadı gibi inen gerçeklerle de dolu bir yer. Tüm bunlar Küçük Şeylerin Tanrısı'nda da var.
Küçük Şeylerin Tanrısı, bir ülkenin olduğu kadar bir ailenin de hikâyesi. Boğulmuş bir çocuğun tabutunun başında yas tutan ailenin anılarıyla başlayan kitap, Roy'un güçlü kalemiyle hem üzüyor, hem şaşırtıyor; bazı yerler masal gibi geliyor kulağa ve oralara buralara serpiştirilmiş büyülü gerçekçilik de tüylerinizi diken diken ediyor. Çocuklar, amcalar, teyzeler, anneanneler, babaanneler topluluğunun politikanın yanı sıra insanları insan yapan nedenlerden dolayı da nasıl eriyip gittiğine, başlarına gelen talihsiz olaylarla nasıl başa çıktılarına tanık oluyoruz.
Roy'un Kerala'daki hayatından da esinlendiği romanı okurken yazarın pek çok şeyi birebir yaşamış olduğunu hissediyorsunuz; okuması zor, hissetmemesi imkânsız olan kısımlarda mesela "yaşamasa yazamaz kardeşim" diyor insan kendi kendine. Roy, ailenin hikâyesini ele alırken Hindistan'a girip, ortalığı darma duman eden büyük şirketlerden de dem vuruyor. Ülkesine gelip, yerel halkın daha fakir bir şekilde, daha kötü şartlarda yaşamasına neden olan bu figürlere olan tepkisi de açıkça görülüyor.
Arundhati Roy'a 1997 yılında Man Booker Ödülü'nü kazandıran Küçük Şeylerin Tanrısı, yazarın şimdiye kadar yazdığı tek roman. Hayat hikayesinin tüm ayrıntılarını bu kitaba verdiği göz önünde bulundurulduğunda bu çok da şaşırtıcı bir durum değil aslında. Son olarak da benden nacizane bir tavsiye: "ölmeden okunması gerekenler" arasında yer alan bu kitabı serin havalarda okuyun; ben sıcakta okudum, yüreğim çok zor kaldırdı.
Tanıtım Yazısı:
Arundhati Roy, İngiltere'nin en saygın edebiyat ödülü olan Booker Ödülü'nü 1997 yılında Küçük Şeylerin Tanrısı adlı romanıyla aldı. Lirik bir dille, şiirsi bir anlatımla, bir söz-büyücü gibi kullandığı sözcüklerle, yasak bir aşkın çökerttiği bir ailenin soluk kesen dramını anlattı. Varlıklı bir Hindu ailesinin güzel kızı Ammu, ailesinin yanında çalışan bir işçiye aşık olur. Önüne geçilmez, kural tanımaz, tutkulu bir aşkla bağlanırlar birbirlerine. Oysa genç adam Dokunulmazlar sınıfındadır, toplumun en alt kademesinden. Sonu olmadığını bildikleri bu aşkta Küçük Şeylerle 'le yetinirler, geleceği düşünemezler. Genç kadının ayrıldığı kocasından olan biri kız, biri erkek ikiz çocukları bu aşkın doğal tanıklarıdır. Olaylar, birbirinden ayrılmayan bu çift yumurta ikizlerinin çevresinde döner, kızın gözüyle anlatılır. Arundhati Roy, geriye dönüşlerle örüyor kurgusunu ve beklenmedik, dehşet verici sona ulaştırıyor. 1960'lı yılların sonunda, Hindistan'ın güneyinde geçen bu öyküde, arka planda İngiltere'den bağımsızlığını yeni kazanmış, siyasal çalkantılar içindeki bir Hindistan'ı, Kast Sisteminin ürkütücü koşullarını ve toplumsal tabuları buluyoruz. Hindistan'da yayınlandığında, Hristiyan bir Hindu kadınıyla alt kasttan bir erkek arasındaki aşk ve aşk sahneleri Hint gelenek ve göreneklerine aykırı düştüğü için büyük tartışmalara yol açan Küçük Şeylerin Tanrısı bir solukta okunan unutulmaz bir roman.
Buradan satın alın; Arundhati Roy - Küçük Şeylerin Tanrısı
Bu kitapla ne içilir: Ekinezya çayı
Bu kitapla ne dinlenir: Florence and the Machine - Shake It Out