Pek çok yaşıtım
gibi ben de Şeker Portakalı ile tanıştım
Vasconcelos’la. O kadar heyecanlandırdı ki beni, devamında GüneşiUyandıralım ve Delifişek ile yapıştım yakasına. Sonrasında da Kardeşim
Rüzgar, Kardeşim Deniz’den çok etkilendiğimi
hatırlıyorum. Şimdi düşündüğümde nedenini az buçuk kestirebiliyorum sanki: gerçekliği
süsleyen, trajedilerde bile güzellik görebilen romanlardan yalın, olayları ve
duyguları insanın suratına çarpa çarpa aktaran romanlara bir geçişti
o kitap benim için.
Yaban Muzu’nda da Vasconcelos’un kitaplarıyla sevdiğim
o sadelik, o gerçeği olduğu gibi gösterme var. Hatta yazar, ön yazısında duyduğu
küfürleri bile olduğu gibi aktardığı için okurdan af diliyor. Yaban Muzu’nda,
Garimpo denilen elmas madenlerinde çalışan adamların hayatı ele alınıyor. Pis
yemekler yiyerek, pis içkiler içerek, pis kıyafetlerle, beş
parasız bir şekilde oradan oraya savruluyor ve çok ağır
işler yapıyorlar. Yedikleri ve içtikleri özellikle ilgimi
çekti çünkü yemeyi seven bir insanım. Bir de dipnotlarda neyin ne olduğu
güzel bir şekilde açıklanmış. Aklım almadı bu adamlar böyle
beslenerek o işi yapacak enerjiyi nasıl buluyorlar. Özellikle kaldıkları
yerlerin de döküntü olduğunu göz önünde bulundurunca nasıl uyuyorlar, nasıl
enerjik kalkıyorlar, şaştım kaldım.
Kitabın benim için en ilginç kısımlarından biri de bu
adamların hikayeleriydi. Mesela Joel, hali vakti yerinde bir aileden kaçarak
kendini bu işlere veren bir piyanist. Onun geçmişini
öğrendikçe toplumda “erkek” olmanın ne demek olduğunu,
bunun kültüre göre nasıl değişebildiğini düşünüyor insan. Yaban Muzu’ndaki, yani Brezilya’daki anlayış da
bizimkine yakın geldi: erkek dediğin güçlü, çok fazla fiziksel güç gerektiren işleri
yapabilen, sert olmalı. Böyle olunca da piyano çalabilen narin ellere sahip bir
adamın kendisini Garimpo’ya atmasına şaşırmamak gerek aslında.
Özellikle Vasconcelos’la hiç tanışmadıysanız,
bu kitabı edinin. Diğer türlü cidden çok şey
kaçırıyorsunuz; benden söylemesi.
Tanıtım Yazısı:
Jose Mauro de Vasconcelos", yurdumuzda çok sevilen bir yazar. Türkçe'de ilk yayımlanan romanı "Şeker Portakalı" ve onun devamı olan "Güneşi Uyandıralım" ve "Delifişek", daha sonra da "Kardeşim Rosinha ve Kardeşim Rüzgar", "Kardeşim Deniz"in gördüğü ilgi çok büyük oldu. Elinizdeki bu kitabın bir başka özelliği daha var. "Jose Mauro de Vasconcelos"ta eşine az rastlanan ve doğuştan gelme bir anlatıcılık yeteneği, akıl almaz bir bellek, göz kamaştırıcı bir yaratıcılık ve insanlar konusunda engin bir deneyim var. Yazar olmaya çalışmamış, yazar olmak zorunda kalmıştır. Romanları bir yanardağın lavları gibi dışına taşmıştır. "Konuyu kafamda toparlayınca yazmaya başlarım ve bir çırpıda yazarım," diyor. İzlediği yöntem, kitap kafasında yazılana kadar, konusunu uzun uzun olgunlaştırmaktır. Yine kendi anlattığına göre, yazı makinesinin başına geçtiğinde, kitabın çeşitli bölümlerini.ayrı ayrı yazabiliyor. Birinci bölümü bitirdikten sonra, aradaki bölümlere el atmadan, sonu kaleme alabiliyor. Brezilya'nın elmas madenlerinde elmas arayan insanların serüven dolu bu romanını "Aydın Emeç"in Türkçesiyle sunuyoruz.
Buradan satın alın; Jose Mauro de Vasconcelos - Yaban Muzu
Bu kitapla ne içilir: Aklıma gelen en pis şey
viski olduğu için viski. Okudukça shot yapası da geliyor insanın.
Bu
kitapla ne dinlenir: James Taylor - Fire and Rain (Glee Cast cover)
0 comments:
Post a Comment